Kitaplar Cehennemi ve Yüksel'in Beklenen Sonu

Bu öykü, kurucusu olduğum Kanon 2010 dergisinin ilk sayısında yayımlanmıştır
Önceleri çok kitap okurdu. Üstünde yemek yediği gazeteyi hatmederdi. Metroda otobüste giderken bir şeyler okumazsa elini ayağını sürekli bir yerlere koyardı. Şiirler yazardı. Öykü kurmayı denerdi. Başarı kelimesini katiyen reddederdi. Başarı, onun nazarında toplum için yıkılması zor bir tabuydu. Ancak o günler geride kaldı.

-Neden geride kaldığı hikâyeyi çok uzatacaktır.-

Yüksel, yazmayı bıraktı. Sık sık Kemal Sunal filmleri izliyor. Tembelliğini Youtube’da takılmakla taçlandırıyordu. Oblomov, Yüksel’i görse bileğini öperdi. Özellikle siyasi tartışma programından kesitleri izliyor ve bunu önemsiyordu. Kitaplarına hasretle bakıyor ancak artık hiçbirini okumak istemiyordu. Bibliyomanlığından eser kalmamıştı.

–Yazarın bu sıkılgan üslubunu değiştirmesi gerekiyor diye düşünen okurlarımız için şimdi bir hizmetimiz var. İsterseniz bundan sonra bu metni okumama özgürlüğüne sahipsiniz. Eğer Kindle ya da Kobo’dan okuyorsanız lütfen ana menüye dönün. Çünkü yazar bu üslupla hikâyesini sürdürecektir.-

Yüksel’in bu ruh hâli, dünyadan vazgeçmenin arzusunu içinde barındırıyordu. Yeni bir kız arkadaşı olsun istemiyordu. Tek gecelik ilişkilere fitti. Yeni bir kitap almak istemiyordu. Kitap tercihlerinde özgürlükçü bir tavır takınsa bile hayatındaki tutuculuğu sayesinde ikiyüzlülüğü ortaya çıkıyordu.

“Hele hele hele.”. Bu sözü Youtube’da gezerken bir deli profesörden öğrenmişti. Komik söylemi sayesinde bazen arkadaşlarıyla buluştuğu zaman bu sözü yerli yersiz tekrarlardı. Çünkü hoşuna giderdi. Bir karikatürde gördüğü zaman da çok gülmüştü bu lafa. Öyle ki gülüşü öte mahallelerden duyulurdu. Yüksel’in kitaplığı çok güzeldi ancak her güzellik, çirkinliği de içinde tutardı.

Güzel olmayan bir ağustos gününün henüz öğle saatleriydi ve okuduğu kitaptan sıkılarak onu bir kenara bıraktı. Sonra kıyafetini üstüne geçirip dışarı çıktı. Olacaklardan habersiz sokakta bir sigara yaktı ve yürümeye başladı. Sokaktaki gürültülere aldırmadan etrafa bakınıyordu. Güzel bir kadın gördüğü zaman televizyonda sevdiği bir programa rastlarmış gibi bakıyor, onu içine girecekmiş gibi süzüyordu. Kadın bunun farkında olmadan yürüyordu. Yüksel, 32 yaşında bir katil adayıydı. Katilliğinin sebebi ise kendisine yöneltilen, aslında o kadar da önemsenmeyecek bir küfür olacaktı. Kadın, Yüksel’in kendisine baktığını fark etti. Aslında ne amaçla baktığı da anlaşılıyordu ve kadın, annesinin hayat kadını olduğunu ima eden bir küfür etti. Kendine olan güvensizliği onu bu söz karşısında harekete geçirdi.

“Senin ne söylediğinden haberin var mı?” dedi ve onu bir yumrukta yere indirdi.

Elini ovuşturdu. Burnundan nefes alarak ona baktı. Sinirli hâli her şeyi kaplıyordu. Kadın yerden kalkmak isterken bir yumruk da karnına attı. Kadın garip sesler çıkarmaya ve yerde sürünmeye başladı. Yüksel biraz tedirgin olmakla birlikte bu durumu belli etmeyen bir tavır takınmaya çabaladı. Ne yapsa bilemedi. Kadın gittikçe kötüleşiyordu. Ağzından kan gelmeye başladı. Yüksel telaşla acil servisi aradı ve adresi anlamaya çalışıp oradaki kişiye iletti. Kadın resmen böğürüyordu ve kan kusuyordu. Bu sıradan olmayan durum karşısında korkudan çılgına döndü. Ambulansın sesi onda sanki bir sakinlik uyandırdı. Kadını hemen aldılar ve en yakın hastaneye doğru gittiler. Yüksel’in gözünden yaşlar akıyordu. Hem bir kadına şiddet uyguluyordu sonrasında da ağlıyordu. Bu kendi kendisine verdiği bir ceza mıydı bilinmez ancak kadının durumu hiç de iyi değildi. Ambulanstaki hemşire, kadınla ilgili gerçeği korkuyla ve biraz da sesini yükselterek söyleyince Yüksel’in ağlamaklı hâli hıçkırıklara dönüştü.

Kadın, hamileydi. Çocuğun ölme ihtimali vardı. Hastaneye yetiştiklerinde hemen ameliyata alınması gerektiği söylendi ve öyle de oldu. Ameliyat 3 saat sürdü. Yüksel’in o 3 saati sanki üç yüzyıl sürmüştü. Bu sürede devletler kuruldu, yıkıldı. Milyonlarca insan öldü ve yeni kuramlar çıktı, romanlar, öyküler yayımlandı.

Çocuğun ölümü hastaneyi yerle bir etti. Kadın anne olamadı. Yüksel katil oldu.

Çocuğun babası metanetliydi. Onu öldürmeye yeltenmedi bile. Yüksel’i polis aldı götürdü. Hücrede düşündükleri onu aptal etmeye yetiyordu. Geçmişini düşündü. Nedense hep bunu yapardı. Geçmişini düşünmek yerine, yetiştiği zihniyeti reddetmeye elverişli ortamlarda bulunuşunun onu harekete geçirmediğini düşünmesi gerekiyordu. Ama bunu yapmamakla birlikte hep babasını suçluyordu. Babasının onu binlerce kez dövmesini, aşağılamasını düşündü. Ağladı, sızladı ama ona yetmedi. Gururuna yediremediği şey tembelliği ve babasının ona aşıladığı korku duygusuydu. Hücrenin karşısında nöbetçi polisin masası vardı. Masanın üzerindeki takvimde şu söz yazıyordu.

“Çocuklarınızı kuzu gibi yetiştirmeyin ki ileride koyun gibi güdülmesinler.”

Bu sözü okuyunca aklına yeniden babası geldi. Rahmetliyi iyi anmadığı açıktı. Ancak anmak sadece durağan bir davranıştı. Yüksel, okuduğu kitaplara dışarıdan bakmasaydı kader onu başka yerlere götürecekti. Bunun için ne zaman müsait artık ne de mekân.

-Burada yazarın Yüksel’e karşı olan tavırlarında yanlı olduğunu düşünen okuyucularımız için bir hizmetimiz var. Hikâyenin bundan sonrasını kendiniz yazabilir, Yüksel’i bir katil olmaktan kurtarabilirsiniz. Bu sayfayı yırtın ve yazmaya başlayın.-

            Bu cümleyi iyi bellemeli bu hikâyeyi okuyanlar. Yüksel’in çocukluğu bir çiledir. Yüksel rahmetliye su getirirken bir damla döktü. Şak! Bir tokat. Yüksel okulda zayıf getirdi. Pat! Bir tokat. Nalburiye işiyle uğraşan babasının yanında çalışırken bir şeyleri kırıp döktüğünde kimse gelmesin daha rahat döverim mantığıyla dükkân kapısı kitlenir ve bir kovalamaca başlar. Bu kovalamaca rahmetlinin elindeki sopanın kırılmasıyla sona erer. Bu hikâye, Yüksel’in büyük bir tantanayla dükkânı terk etmesiyle son bulur. Dükkânı terk etmek onun hayatının değişmesi anlamına gelecektir. Üniversiteyi kazanır ve bir taşra memleketine yerleşir. Hayatının değişmesiyle birlikte kitap okumaya daha fazla vakit bulur. Her gün kitapçıları dolaşır yeni kitaplar bulur. Yazarları Twitter’dan, Youtube’dan takip eder. Mesela bir keresinde Oğuz Atay’ın TRT’de yaptığı programın bir kaydını bulur ve defalarca izler. Bu izlemeler sırasında fazla fazla sigara içer. Bu içişler esnasında sürekli düşünür. Düşünmek, edebiyat hakkında düşünmek onun için en büyük zevklerdendir. Düşünür, yazar, çizer. Sonuçlarını alamasa da bunları yapmak için çok fazla zaman harcar.

            Bir öykü okuması sırasında aklına rahmetli gelmiştir. Onu kin ve nefretle anar. Yaptığı kötülükleri gözünün önüne getirir. Yüksel, burada olduğuna şükreder. İyi ki babası yoktur ve rahattır. Bir sigara daha yakar.

            Yüksel, üniversiteyi başarıyla bitirir ancak iş bulmaya henüz başlamamıştır. Bir fikir gelir aklına. Yazar olacağım demektedir. Yazar olursa, onun da imza günleri olacak, sempozyumlara katılacak, onun adına düzenlenen geceler olacaktır. Kitapları her baskı yaptığında banka hesabına gelecek paralar olacaktır. Bu para meselesini çok fazla kendine itiraf etmese de Türkiye’de bu şekilde paralar kazanan kişileri görünce iştahı kabarır. Yazar olmanın kolay olduğunu düşünen Yüksel, bir kıyafet ve gidilen mekânları göz önüne alır. Yüksel okumaya ve yazmaya devam eder. Bu durum kısa süre sonra değişmeye başlar. Bu değişimin sebebi ise bir kızdır.

-Neden değiştiğini yukarıda belirtildiği gibi yazar anlatmayacaktır.-

            Yüksel hücrede fazla kalmaz. Bir koğuşa gönderilir. Koğuşta düşünemediği ne kadar çok şey olduğunu fark eder. Burada fazla kalacaktır. Bencil olmak, başkalarını bilmeden yargılamak ve mağrur olmak ona genlerinden gelmiştir. Daha neler neler...

            Bu özelliklerden mağrur olmak durumu Yüksel’de giderek belirgin bir hâl almıştır. Koğuştaki arkadaşları ona şaka yaparlar ciddiye alır. “Buna çay vermeyin lan.” derler alınır. Eşyasını alırlar çalınmış diye ortalığı yıkar, sonra koğuştakiler eşyayı geri verince herkese söver, yatağına gider kendi kendine etrafa karşı bilenir. Bunlar mağrurluğundan sadece birkaç örnek. Okuduğunu düşündüğü kitapları gerçekten okusaydı bunlara sadece gülüp geçecekti. Başka bir insan olacaktı.

            Yüksel, okuduğu kitaplardan bir katil oldu.

Yorumlar