Barış Bıçakçı, Roman, Edebiyatımızda Şairler


Barış Bıçakçı, yeni romanı Tarihi Kırıntılar’ı yayımladı. Hayatımızdaki küçük ayrıntıları diğer metinlerinde olduğu gibi burada da yerli yerine koyması yazarın en dikkat edilmesi gereken özelliğidir. Aforizmaları fazlasıyla kullanması ise akışı sıradanlaştırmıştır.

Metnin içinde neler var onlara bakmak istiyorum.

Can Aladağ’ın ablası Meral’in evi terk edip bir şairle kaçması ve ailesinin onu arama mücadelesi romanın öne çıkan konularından birisidir. Öne çıkan diğer konu ise bir gazetenin kültür-sanat editörü olan Can’ın, şairlerin isimlerini gizleyerek onlarla yaptığı röportajlardan oluşan bir kitap -Şair Geçidi- çıkarma serüvenidir. Can; edebiyata ve şiire daha yatkın, fikirlerinden emin, asla geri adım atmayan bir fıtrata sahiptir. Meral; kıskanç, saf ve başka hayatlara açıktır. Tiyatroyu sever, okur. Anne Sevgi klasik bir annedir. Çocuklarına düşkün ve evhamlıdır. Baba Taner karayollarında memurdur, şiir yazmaktadır. Can’ın sevgilisi Rana oyuncudur. Tiyatroyu öylesine benimsemiştir ki günlük hayatı bile oyun zanneder. Can’ın üniversiteden arkadaşı Ali ise öykü yazmaktadır. Can’ı en iyi anlayan ve ona yol gösteren kişidir.

Kitabın adı -Tarihî Kırıntılar- metnin biçimini haber vermektedir. Aladağ ailesinin öyküsünü kırıntılar hâlinde okuruz. Zaman ve mekânın ayrı ayrı göründüğü dört parça hâlinde akar; Can’ın çocukluktan gençliğe geçişi, çalışma hayatı, şairle yapılan röportajın çözümü, söz konusu şairin poetikası. Metnin sonunda ise Can’ın kitabının “sunuş” yazısı yer alır. Roman, kış mevsimiyle başlar baharla biter. İlk parça Aralık 1992-Aralık 2006 yılları arasında geçerken ikinci parça Nisan 2014-Mart 2018 arasında geçer. Parçalarda farklı bakış açılarıyla olayların anlatıldığını görürüz. Çeşitli bakış açılarının seçilmesi hem hikâyeyi hem de okuyucuyu yönlendirmektedir. Metin, iç monolog ve göndermelerle hareketlendirilmiştir.

Romanın dili gerek karakterlerle gerek atmosferle iç içe sürmüştür. Yazar sade ve anlaşılır bir dil kurmaya gayret etmiştir. Önceki metinlerinde olduğu gibi şiirsellik de görülür.

Dikkati çeken iki gönderme vardır. Birincisi kendisini Turgut Uyar sanan adam ve Cyrano de Bergerac’taki Ragueanu’dur.

Can’ın röportaj yaptığı şairlerin hikâyeleri birbirinden farklılık göstermiştir. Onları sembolize eden şeyler vardır. Sabah saatleri, yalnızlık, sözlükler, ansiklopediler, yakın gözlüğü, deniz gözlüğü, Kaçkarlar’da gökyüzü, galeta ve portakal reçeli, yumurta biçiminde bir taş, sinemanın dikdörtgeni, edebiyat dergileri, elektrik sobası, çocukluk. Röportajın ardından her şairin bir poetikasını okuruz. Şair, hayat, gerçeklik ilişkisinden şiirin bütün imkânlarından faydalanmanın gerekliliğine, umut ve hiçlik kıskacında şiirin durumundan şairin önceki ve sonraki tecrübelerinin onu dönüştürdüğüne kadar birçok düşündürücü poetika yer alır.

Romandaki karakterlerin hiçbirisi baskın görünmemektedir ve yüzeyseldir. Kendi iç hesaplaşmaları içerisinde yaşarlar. “Çerçevenin Çekiciliği” bölümünde ya da “Ülke Gerçeği”nde olduğu gibi. Romanın biçimi de karakterlerin yüzeyselliğini tetiklemiştir. Resim sanatının imkânlarından yararlanılması da bir diğer önemli başlıktır. Gericault’un “Medusa’nın Salı” ve Braque’ın resimlerini örnek olarak verebiliriz.

Cinsellik de romanda atlanmayacak bir unsurdur. Can’ın ablası Meral’i kapı deliğinden gözetlemeye çalışması ve onu çıplak hayal etmesi, Yeşim’le ve Rana ile sevişmesi... Bu sahneler derinlemesine olmamakla birlikte anlatım gücü itibariyle de başarısızdır. Roman, Barış Bıçakçı’da cinselliğin en yoğun yaşandığı metindir.

Politik hayatın da hikâyenin akışında önemli bir yeri vardır. Bazı şairlerin “baskı” ortamında konuşmayı reddetmesi, yakın dönemde yaşanan politik olaylara göndermeler, hapisteki gazeteciler, muhalefet eleştirisi ve daha nicelerini yazar kendi perspektifinden anlatmıştır. Politik vurgulara geniş alan açılması metnin duygusallığına gölge düşürmüştür.

Barış Bıçakçı’nın bir dönüşüm geçirdiğine de burada şahit olmaktayız. Cinselliği ilk kez bu kadar baskın kullanması ve fragmanlarla örülü, zamanı ve mekânı çoğaltan bir yapı oluşturması bizce dikkat çeken en önemli gelişmeler olmuştur. Aynı zamanda yazarın dil bakımından kendisini tekrar ettiği bir dönem olduğunu da söylememiz gerekiyor.

Tarihî Kırıntılar, bir ailenin kaybolan kişisinin ardından sürüklendiği sırada oluşan bir poetikanın anlatısıdır. Bu poetikada maneviyat güçlü iken gerçekleri yaşama isteği de o denli zayıftır.

Yorumlar