Suat'ın Mektubu ve Huzur'dan Parçalar


Bu yazı Hece dergisinin Mayıs 2018 tarihli sayısında yayımlanmıştır.


Tanpınar bir âlemdir. Bu cümleyi sanırım İbrahim Hocamdan (Şahin) duymuştum. Onun sanatıyla ilgili bir makale yazmak bile çok fazla araştırma yapmayı ve okumayı gerekli kılıyor. Yine bir yazıda okumuştum: “Onun her cümlesi ayrı bir hikmet içerir.”. Tanpınar’ın romanlarını okurken yürümeniz, oturup düşünmeniz, denizi seyretmeniz mümkün. Roman ve öykülerindeki trajik yahut yörüngesi bir düzleme dayanmayan karakterlerin tasviri bizi ona yaklaştırır. Nehir roman olan Huzur ise -Mahur Beste ve Sahnenin Dışındakiler’den sonra serinin üçüncü ve son romanı- Fethi Naci’nin deyimiyle “en güzel aşk romanı”dır. Berna Moran’a göre ise “... birtakım değerler arasındaki çatışmayı sergilemek ve bu çatışmanın yarattığı bunalımı Mümtaz’ın kişiliğinde dile getirmektir...”[1]. Huzur romanında öne çıkan iki karakter Nuran ve Mümtaz’dır. Ancak romana yıkıcı etki yapan bir karakter vardır. Bu kişi Suat’tır. Söz konusu yıkıcı etkiyi birçok eleştirmen dile getirmiştir. “...Mümtaz ile Nuran’ın ilişkilerine son darbeyi indiren...”[2] ifadesini kullanan Berna Moran, “...Suat’ı, kitapta hem yapıyı hem Mümtaz’ın macerasını değiştirecek kadar önemli bir işlevle yeniden kaleme almıştır.”[3] diyen Handan İnci bunlara örnek olarak gösterilebilir. Suat karakteri kötücül (demonik) karakter olarak yine eleştirmenlerce yorumlanmıştır. Bu yorumu anlamak için mektuptaki şu ifadeye bakalım: “Ten hazlarının her nev’ini tattım. En adilerinden en çok lezzet aldım. Yalan söyledim; hile yaptım; riyanın içinde yüzdüm ve eğlendim.”[4]. Bahsettiğimiz işleviyle, aslında roman güzel bir şarkı gibi ilerlerken araya cızırtı girmiş ya da gramofon arızalanmış gibi görülebilir. Ancak durum hiç de sanıldığı gibi değil. Tanpınar, Suat’ı tefrika romandan salt metne geçme sürecinde yeniden yazmasıyla Handan İnci’nin de dediği gibi “farklı düşünceleri çatıştırarak romanın içeriğini dengelemiştir”. Bu bakımdan Suat, romanda çok mühim bir yere sahip olmuştur. Romanda Suat, Mümtaz’ın evinde intihar ederken ona bir mektup yazmıştır. Bu mektubu müstakil olarak yazan Tanpınar’ın Suat’a bir konuşma fırsatı verdiği çok açık. Mektupta Suat birçok şeyden söz eder. Bunlar; yaşamın zorlukları, şahsi korkuları, İhsan’ı anarak onu hissiz ve “kitap gibi konuşan” olarak tanımlaması, Suat’ın Boğaz vapurunda karşılaştığı kız ve yaşadıkları –mektupta romanla bağı olan tek olaydır-, Suat’ın itirafları, Mümtaz’ın evinde vapurdaki kızla kaldığı gece gördüğü rüya, rüyadan sonra iç dünyasında yaşadıkları, modernizm ve savaş eleştirisi... Suat, karakteri itibariyle hem kötücül –yukarıda değinmiştik- hem de karamsardır. Öyle ki mektupta aydınlık ve ışık kelimelerine verdiği vasıflardan bu durum anlaşılıyor. “İmkânsız derecede zalim, çiy, her türlü ümidin düşmanı bir aydınlık...”, “... korkunç bir hakikate benzeyen bir aydınlıktı bu...”[5]



Suat’ın itiraf üslubuyla yazdığı bu mektup, metnin en orijinal yönüdür. Bunu Dergâh  dergisinin son sayısında dile getiren Ürün Şen Sönmez, şöyle demektedir: “Kuşkusuz Türk yazınında ya da geleneğinde mektup, bir veda metni olarak kullanılmıştır ancak Suat’ın yazdıkları bir intihar mektubunun ötesine geçer. ... onu Suat yapan her şeyi kendince açıklar ve itiraf eder. Bu paradoksal biçimde çaresizce bir anlaşılma çabasıdır. Bu bakımdan metin aynı zamanda bir itirafnamedir.”[6] Mektubu okuyanlar göreceklerdir, Suat burada Mümtaz’ın evinin anahtarını nasıl bulduğunu bile itiraf etmektedir. Suat’ın itiraflarla dolu mektubunda kendi iç dünyası ve neler yaşadığına dair ipuçları da vardır. Suat’ın gördüğü rüya, Kafka’nın Dava romanının başlangıcıyla aynıdır. Romanın başkarakteri Josef K. , bir sabah uyandığında işlemediği suçlardan mahkemeye çıkar. Suat da bu rüyada işlemediği suçlardan dolayı kendisini mahkemede bulmakta ve bu suçları savunmaktadır. Olaylardaki benzerlik, Suat’ın “biz”e ait birisi olmadığını gösteriyor. Bu “biz”e ait olmama durumu da Suat’ın ısrarlı anlaşılma isteğini açığa çıkarır.  İntiharında da A.Huxley’in Ses Sese Karşı romanındaki Spandler adlı karakterin intihar sahnesinden esinlenilir. Romanın yazıldığı dönemdeki varoluşçuluk akımının etkilerini bu yönüyle görmek mümkün.
            


Mektubun başında yazdığı “Ben bu satırları okurken bana acımaya kalkma.” ifadesi ile mektubun sonundaki, “Sizi hakkımdaki düşüncelerinizde tamamen serbest bırakıyorum.” cümlesi, mektubu yazdığı sırada Suat’ın bir şeylere karar verdiğinin ve hayatı yaşama isteğinin artık kalmadığının işareti.



Huzur romanındaki bu mektup, metinde görünmez. Mümtaz, mektubu defalarca okur ancak biz bilmeyiz. Son çalışmalarla birlikte mektup, Handan İnci’nin gayretleriyle ortaya çıktı. Romana somut bir şey katmadığını gördüğüm bu mektup, hem merakımızı gideriyor hem de edebiyat araştırmacılığı adına yeni bir merhale olarak ortaya çıkıyor. Bu araştırmacılık, ortaya çıkarılamayan belgelerin tasnifi yapılmak suretiyle bizlere sunulmasıdır. Bir nevi edebiyat arkeolojisi de denilebilir.
            


Kitabın içeriğine baktığımızda dört bölüm görüyoruz. Birinci bölümde Handan İnci’nin “Gönderilmeyen Mektup” isimli yazısı, ikinci bölümde mektubun düzenlenmiş hâli, üçüncü bölümde orijinal metin ve tıpkıbasım, son bölümde ise Tanpınar’ın metinle ilgili notları yer alıyor.
            


Tabii mektup büyük bir ilgiyle karşılandı. Dergilerde ve internet sitelerinde çıkan yazılara bakılacak olursa bu ilginin ne kadar büyük olduğu görülebilir. Kitabı incelediğimizde şunu fark ediyoruz ki bu arkeolojik buluntular devam edecek. Dergâh Yayınları, “Tanpınar/Arşiv Metinleri” başlığıyla bir dizi başlatmış. Bu dizinin devam edeceğini Handan İnci de verdiği bir mülakatta söylüyor: “Bütün romanların arşivden çıkan yeni bilgilere göre edisyon kritikli baskılarını hazırlayacağız. Günümüzde sahnelenen Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü Tanpınar bizzat piyes hâline getirmiş, onu yayımlayacağız. Arşiv belgelerine göre Aydaki Kadın belki bambaşka bir kurguyla sunulacak. Daha çok iş var o arşivde anlayacağınız.”[7]
            


Suat’ın Mektubu, bir iç acının ardından söylenemeyen duyguların etrafta kimseler yokken itiraf edilmesini anlatıyor. Bir romandan arta kalan iç sesin sahibine mikrofon uzatıyor.
           




[1] Berna Moran, “Bir Huzursuzluğun Romanı: Huzur”, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1, İstanbul, 2004, s.270.
[2] a.g.e, s.283.
[3] Ahmet Hamdi Tanpınar, “Gönderilmeyen Mektup”, Suat’ın Mektubu, Haz. Handan İnci,  İstanbul, Şubat 2018, s.11.
[4] a.g.e, s.55.
[5] A.g.e, s.53.
[6] Ürün Şen Sönmez, “Sahibini Tanımlayan Ses: Suat’ın Mektubu”, Dergâh, Nisan 2018, Sayı:338, s.21.
[7]http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kitap/941380/Tanpinar_arsivinin_ilk_meyvesi___Suat_in_Mektubu_.html

Yorumlar