"2010 Kuşağı Öykü Kanonu" adını verdiğimiz ve Türk öyküsüne dergilerde, kitaplarda hayat veren yazarlarımızla birlikte bir soruşturma gerçekleştiriyoruz. Öykücüler, hem kendilerini anlatacak hem de öykü anlayışlarının penceresindeki görünen dünyayı bize aktaracaktır. Onuncu soruştumamıza yanıt veren öykücü ve öğretmen Selim Baki olacak. 25 Ekim 1991 tarihinde Tokat'ın Erbaa ilçesinde dünyaya buyurdu. 2013 yılında Cumhuriyet Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği bölümünden mezun oldu. Medeni hâli evli. Şu anda özel bir öğretim kurumunda görevlidir. Benim de yazı ve mülakatlarımın olduğu Tahrir dergisinin öykü editörlüğünü yapmıştır. Dergâh, Edebiyat Ortamı, Tahrir dergilerinde öyküleri yayımlanmıştır. Okuma grupları oluşturarak farklı öykü kitaplarını değerlendirmiştir. 2019 yılının Nisan ayında yayımlanan Yüzünü Örtüyor Sesin - Dengbej Hikâyeleri adlı proje eserde bir öyküsü bulunmaktadır. Bi Kısa Camel -ben öyle demek istedim aslında kitabın adı "Bir Kısa Camel"dır- adlı öykü kitabı bu aylarda Mecaz Yayınları'ndan okurla buluşacak. Selim Baki, Tahrir dergisinin edebiyatımıza kazandırdığı öykücülerden/edebiyatçılardan biridir. Bu edebiyatçıları da burada saymak isterim. İbrahim Aslaner, Taner Sarıtaş, Eda İşler, Selim Baki ve dergiye sonradan dâhil olan kuşağımızın öne çıkan şairlerinden Cengizhan Genç.
1 -Metinlerinizi var eden dil olan Türkçe’ye bir gün minnet borcunuzu ödemek için ne yapmak istersiniz?
Çok garip bir soru.
Değişik. Ama bence eksik. Çünkü Türkçe, yalnızca metinlerimiz için değil,
hepimiz için, Türk olduğunun farkında olan herkes için ortak bir temadır.
Türkçe, özdür. İçimizdeki hayattır. Hepimiz ona borçluyuz. Bize can veren
Rabbimiz gibi aldığımız nefese can veren bir kıymettir Türkçe. “Ona borcumu
yazarak, okuyarak, okutarak, yaşayarak vs. öderim” gibi bir cümle kurmamı
bekliyorsanız yanılıyorsunuz. O borç ödenmez. Zor. İmkânsız.
2-Türkçede öykünün şimdiki ve gelecekteki hâli
nasıldır?
Not: İyi metin, her çağda ve her yerde değerini bulur. (Başlamadan önce bunu buraya iliştirmem gerekiyor.)
Öykü; günümüz
edebiyatında zaman geçtikçe daha büyük önem arz eden, popülaritesini günden
güne artıran bir tür olma yolunda ilerliyor. Bunu; yaşayan edebiyatın temel
kaleleri olan dergilerdeki öykü sayısını geçmişe oranlayarak ya da geçmişte
çıkarılan öykü türündeki kitapları, şimdikilerle sayısal olarak kıyas yaparak
anlamak mümkün. Lakin bu iyi bir şey değil.
Özellikle teknolojik
cihazların ve sosyal medya uygulamalarının hayatımıza soktuğu “hız”, yazınsal
türler arasında en çok öyküyü etkiliyor.
Geçmişten günümüze tüm
yazınsal metinlerin temeline kondurduğumuz şiir, günümüz bakış açısında o aşk
acısı çeken çocukların ya da sevda mektuplarına iliştirilen dörtlüklerin
hissiyatından biraz farklı. Daha çok düşünmeye iten bir yazın, daha kapalı bir
anlatım, daha deneysel bir metin olarak karşımıza çıkıyor. Bu da günümüz
şiirinin okur bazında popülaritesini düşürürken, roman okumak ve yazmak için de
vakti olmayan tüm kitapkurdu insanlar için öyküyü cazip kılıyor. Hem öyküyü
okuma hem de yazma için bu dediklerim. Özellikle "Whattpad" gibi mecralarda yazın
hayatına başlayan çocuklar için ve edebiyat dergilerinde veya fanzin gibi düşük
bütçeli işlerde kendilerine yer edinmek isteyen heyecanlı genç arkadaşlar için,
öykünün kısa ve birkaç sayfadan ibaret oluşu, öykü yazımını cezp edici hâle
getirirken; bilmeden, “öykü yazımında
kullanılan yöntem ve teknikler” konusunda her şeyin görmezden gelinmesi bir edebiyat dünyasının da temeli oluşturuyor. Bu da öykünün çabuk bayatlayan
bir tür hâline dönüşmesine zemin hazırlıyor. Gelecekte mi? Böyle devam ederse
işler çok da iyi değil.
3-Öykü, hayatın neresindedir?
Öykü, hayatın hiçbir
yerindedir. Öykü yabancıdır. Bizden değildir. Kurgudur. Metinle oynamak ister.
Laf ebeliği gerektirir. Ama soruyu birazcık değiştirirsek; hikâye desek, tam da
merkezindedir hayatın. Duyguyu anlatır. Hikâye candır. Heyecandır. Bana hikâye
de. Öykü deme. Öykü hayatla bağdaşmaz.
4-Öykünün penceresinden Türk şiiri nasıl görünüyor?
Şiir, tüm edebî türleri
besleyen bir kılcal damardır. Fakat benim şairim Attilâ İlhan’dı. Şiir
hakkındaki tüm düşüncelerim de onunla öldü. Çağa ayak uyduramıyorum.
5-Yeni medya, edebiyat ve sanata nasıl katkılar
veriyor?
Teknolojinin mahvettiği
şeylerden bir tanesi de maalesef ki edebî türler ve onların yazım hayatındaki
ağırlıkları. Edebiyat, sanat, hayat… Her şey mahvoluyor. Yazının değerini
düşürüyor, yazarları ötekileştiriyor, çok sevdiğiniz bir şahıs beş dakika sonra
nefret ettiğiniz birine dönüşebiliyor. Instagram denen bir şey çıkıyor, kitap
satışı için gerekli çalışmalar, pr oradan yürütülerek en berbat kitap için bile
onlarca baskı satılıyor. Whattpad denen bir uygulama ile yazarlık kisvesi altında
iki kelimeyi yan yana zor getiren ve söylediklerinin yarısından çoğu küfre
varan ergen gençlerin yazdığı şeyler, romanlaşabiliyor. Onlar imza günleri
düzenleyebiliyor. Ev alıyorlar ya, ev. Ben sevmiyorum. Yaptıkları işe tiksinme
ile bakıyorum. Sanat, herkesin yapabileceği bir mecra değil.
Dipnot: Ankara’dan Kars’a
Doğu Ekspresi gerçek bir sanattır. Konya-Eskişehir hızlı tren hattı ise günümüz
sosyal medya sanat algısıdır.
6-Türk edebiyatındaki eleştirinin icrası hakkında ne
düşünüyorsunuz?
Eleştiri, tüm edebî türleri yüceltmek için var. Eleştirmek demek, ilk akla geldiği gibi yermek
demek değil aslında. Metni incelemek, metnin kötü yanlarını ayrıştırıp yazara
bilgi vermek ve yazara, o metinden daha iyisini yazabileceğini söylemek demek.
Oysa günümüz bakış açısı ile eleştiri, -neredeyse- tamamıyla inceleme sanatı
altında ve eleştirenin kendi çevresi çerçevesinde yapılan bir “körler sağırlar
birbirini ağırlar” mantığı üzerine yapılıyor. Böyle olmayanlar da, yazılmış herhangi
bir metin odaklı olup yazarı piyasadan silme adına karalanan iki satır şeyler…
7-Yeryüzüne dayanabilmek, özgürlüğe kaçmak için ne/ler
yapıyorsunuz?
Eşimi seviyorum.
8-Politik düşünceniz bu ülkeye neler söylüyor?
Zalimler için yaşasın
cehennem!
9-Sanat muhalif midir?
Derdi olan her insan
muhaliftir. Sanat, muhalif olmanın bir yoludur zaten. Yani amaç değil araçtır.
Derdin varsa bir şeyler yaparsın, yoksa uğraş bile vermezsin.
10-Bu sözcükler hakkında ne düşünüyorsunuz: Kader,
gelecek, günah, ölüm, rüya, kayıp, zaman.
İçinde bulunduğumuz ve
farkında olmadan eksik ya da tam, doğru ya da yanlış yaşadığımız bir hikâyenin
parçalarıdır bu kelimeler:
Kader, mutlak olandır.
Elbet olacak olan. Asıl mesele.
Gelecek ise muğlâktır. Ne
olacağını kestiremez ama yine de yaşamak isteriz.
Günah, ölüm, kayıp ve
zaman sürecin zorluklarını ifade eder. Gül ve diken meselesi. Katlanmak gerek.
Rüya ve kayıp’sa ulaşma
arzusudur. Ona.
Yorumlar
Yorum Gönder