2010 Kuşağı Öykü Kanonu Soruşturması - 11: Caner Almaz

"2010 Kuşağı Öykü Kanonu" adını verdiğimiz ve Türk öyküsüne dergilerde, kitaplarda hayat veren yazarlarımızla birlikte bir soruşturma gerçekleştiriyoruz. Öykücüler, hem kendilerini anlatacak hem de öykü anlayışlarının penceresindeki görünen dünyayı bize aktaracaktır. On birinci soruştumamıza yanıt veren öykücü ve editör Caner Almaz olacak. 1986 yılında İstanbul'da doğmuştur. İlk öykü çalışmalarını İnternet mecralarında yayımlayan öykücü, şu anda "neokuyorum.org" adlı edebiyat ve kültür sitesinin genel yayın yönetmenliğini yürütmektedir. Öyküleri Altzine, Öykü Gazetesi, Karahindiba, Yalnızlar Mektebi, Masa ve birçok fanzinde yayımlandı. Yalnızlar Mektebi ve Masa dergilerinde editör olarak görev yaptı. 2015'te Uluslararası Öykü Günleri Derneği'nin öykü yarışmasında dosyasına "övgüye değer" notu düşüldü. İlk öykü kitabı Kırgın Anlatıcı 2017 yılında Alakarga Yayınları tarafından okura sunuldu. Ulusal basında çıkan gazetelerin kitap eklerinde değerlendirmeleri yayımlandı. Editör Merve Akıncı Almaz ile evlidir. Keşke bu soruşturmayı beraber cevaplasalardı. Ne yazık ki olmadı.


1- Metinlerinizi var eden dil olan Türkçeye bir gün minnet borcunuzu ödemek için ne yapmak istersiniz?
Bu zor bir soru. Böyle sorulunca sanki bekliyormuşuz gibi hissettim. Kendi adıma dilimizi doğru konuşmaya ve yazarken doğru kullanmaya gayret gösteriyorum. Bulunduğum sosyal ortamlarda, iş hayatında ve sanal dünyada olabildiğince düzgün yazışmalar yapmaya çalışıyorum. Çünkü dil bizi var eden en önemli unsurlardan birisi. Onu korumamız gerektiğini düşünüyorum.

2-Türkçede öykünün şimdiki ve gelecekteki hâli nasıldır?
Üretken bir dönemde olduğumuzu tartışmaya gerek yok diye düşünüyorum. Lakin bu üretkenliğin, niteliği ve niceliği yönünden süregelen çok fazla tartışma var. Eleştirinin kıymetinin bilinmediği, öyküde arayış yerine tek elden çıkmışcasına birbirine benzer metinlerin üretildiği/üretilmesi için atölyelerin açıldığı, yaygarası bol bir dönem yaşıyoruz, diye düşünüyorum. Bu beni ürkütüyor. Öykünün kıymetinin bilinmesinin yanlış anlaşıldığı, üretkenliğin sıradanlaşmayla bir şekilde bağdaştığı, iyi metni bulmanın, okur olarak iyi metni bulmanın giderek zorlaştığı bir dönem. Çok sesli bir öykü dünyası düşüncesi tabii ki güzel ama bu rabarba içerisinde doğru sesi bulmak inanılmaz zor. Yıpratıcı. Tembel bir okur değilim. Okumayı severim. Okur olarak, öykü okumayı seven bir okur olarak, çok seslilik umut verici. Fakat bu umudun, koskocaman uzanan bir gölgesi var: Adı da kaygı.

3-Öykü, hayatın neresindedir?
Öykü, kendi adıma, hayatın her zerresindedir. O zerreyi görmek, dinlemek, bir şekilde farkında olmak öykünün var olması için yeterlidir.

4-Öykünün penceresinden Türk şiiri nasıl görünüyor?
Tembel bir şiir okuruyum. Bir şair değilim. Şiir yazmaya yeltendim, haddim değilmiş, deyip vazgeçtim. 60-70-80 dönemi Türk şiirinden, o dönemin bizlere sunduğu imge dünyasından çok etkilendiğimi söyleyebilirim. Bir şairin, bir öykü ya da roman yazarından çok daha ağır ve yoğun bir üretim/doğum süreci geçirdiğini düşünüyorum. Bu yüzden kendine şair deme öz güveni taşıyan herkese, derin saygı duyuyorum.

5-Yeni medya, edebiyat ve sanata nasıl katkılar veriyor?
Matbu medyadan kurtulduğumuz için şanslı hissediyorum. Gazeteciliğin dijitalleşmesinin, bilgi ve habere ulaşım hızının artmasından şikayet etmenin yersiz olduğunu düşünüyorum. Bundan 4 yıl evvel arkadaşlarımla beraber bir edebiyat ve sanat portalı kurduk -neokuyorum.org-. Temel gayem, ana akımın içerisinde yer alan gazete ve dergilerin, sesini duyurmak için çırpınan sanat ve edebiyat dünyasına kulağını tıkamasına kendi çapımda bir tepki gösterebilmekti. Bugün senede bir milyon sayfa gösterimine ulaşan, dileyen herkesin istediği kitap yahut yazar hakkında yazabildiği, eleştirilmeyenin eleştirilebildiği, edebiyat ve sanat dünyasına tarafsız bir gözle bakabilen bir oluşum olma yolunda ilerliyoruz. Yeni medya, bunlara olanak sağlıyor. Fayda yaratması için uğraşırsanız, bunu doğurabiliyorsunuz. Yeter ki bunu iyi niyetle yapmak isteyin. Yanınızda sizin gibi düşünen birçok insanın yer alacağını göreceksiniz.

6-Türk edebiyatındaki eleştirinin icrası hakkında ne düşünüyorsunuz?
2018 yılının sonunda, yaklaşık 800 kişinin katıldığı bir anket hazırladım. Bu sorunuzun benzeri sorularımdan birisiydi. Eleştirinin yönlendiriciliği yahut hakikati üzerine, nitelikli edebiyat okuru oldukça bilinçli. Hangi mecradan, hangi inceleme/tanıtım yazarının neyi inançla yahut para için yazdığını tahmin edebiliyorlar. Bu bilinç oldukça uzun bir zaman içerisinde oturdu diye düşünüyorum.

7-Yeryüzüne dayanabilmek, özgürlüğe kaçmak için ne/ler yapıyorsunuz?
Okumayı ve yazmayı, bu eylemler için düşünmeyi seviyorum. Fakat özgürlüğe kaçmak için pek fırsatım olmuyor. Merve’yle evimizin en sevdiğimiz kısmı çalışma odamız. Akşamları ya da hafta sonu insanlar, dışarıdaki yaşam izin verirse orada zaman geçirmeyi seviyoruz.

8-Politik düşünceniz bu ülkeye neler söylüyor?
Politik düşüncem, yerde yatıyor. Öleli çok olmuş ve cenazemi yerden kaldırmaları için kimsenin yanıma yaklaşmasına izin vermiyorlar.

9-Sanat muhalif midir?
Sanat, sanatçısına bağlı olarak her şeyle ilgili olabilir ve pek tabii ki muhalif kimliği de vardır. Lakin sadece muhalif bir kimliğe indirgeme doğru olmaz.

10-Bu sözcükler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kader: İnsanın doğurduğudur.
Gelecek: Kaygıyı doğurandır.
Günah: İnsanlığın büyük ortaklığıdır.
Ölüm: İnsan için sondur.
Rüya: Çoğu kez uyuma sebebidir.
Kayıp: Cumartesi günlerini acıtan, bir annenin elinde taşıdığı broşürde yazandır.
Zaman: Kendini doğuran ve adını insanın koyduğudur.

Yorumlar