1-Metinlerinizi var eden
dil olan Türkçeye bir gün minnet borcunuzu ödemek için ne yapmak istersiniz?
İnsan bugünden başlamalı,
bu andan borcunu ödemeye. Bu her şey için böyle. Geleceğe bırakmak samimiyetsizlik,
ikiyüzlülük olur. En basitinden kendi yöremdeki kelimeleri, yerel söyleyişleri
öykülerimde kullanmaya çalışıyorum ölmesinler, yitip gitmesinler diye; gayde,
pahıl, arkuri, tıraf, talaş, ciğerli armut gibi. Dili doğru kullanmaya
çabalamanın yanında, onun zenginliğini, sonsuz çeşitliliğini keşfetmek de gerekiyor.
Sonra o keşiflerden, kabiliyetten doğan dil bir eserde kayıt altına alınırsa
onu okuyana ilhâm olabilir dilin imkânlarını geliştirmek adına. Hep aynı
kelimeleri kullanıyoruz belki ama o kelimelerle hep biricik bir şey yapıyoruz.
Dalları kuşlanmak diye bir ifadem var mesela. Bunun gibi yeni söyleyişler,
biçimler, ifadeler bulabiliriz, bulunuyor da. Bu bilinçle elimizden ne kadar
gelirse o kadarını yapmak.
2-Türkçede öykünün
şimdiki ve gelecekteki hâli nasıldır?
Çok sesli bir öykü
yazılıyor bugün. Olay, durum hikâyesi, modern, postmodern hikaye, ben merkezli
hikâye, fantastik hikâye, deneysel hikâye. Günümüz öyküsünü gayet iyi
buluyorum. Özellikle festivallerde çağdaşımız yabancı yazarları günümüz
yazarlarıyla kıyaslama imkânı buldum ve Türk öyküsünün başarılı olduğu
kanaatine vardım. Tabii sınırlı bir kıyaslama bu ama çeşitli öykü okumalarıma
bakarak da bu kanaatimde pek yanılmadığımı düşünüyorum. Gelecekte de iyi
öyküler yazılacak. Bugün yazılabilen gelecekte niye yazılmasın? Belki
maddeleşen dünya çok kurgusal, hissiz metinleri sunacak bize. Böyle hikâyeler
yazılmıyor değil çünkü. Ama bu sadece öykünün değil şiirin, romanın en başta
yazarın sorunu. Duyarlılığını, kalbini yitirmiş yazar kalbi yitik metinler
yazabilir. Bugün bu tarz metinler bizi pek etkilemiyor. Aşırı parıltılı zeka
ama hissiz, mekanik, soyut, imgesel kurgu. Fakat yitik kalbin sancısını, isyanını
da yazabilir yazar ki ben insan yaşadığı sürece onun isyanını, inancını,
itirazını anlatacağı güçlü metinlerin her daim olacağına inanıyorum.
3-Öykü, hayatın
neresindedir?
Ağrıyan düşüncede, sonsuz
hayalde, bakıp gördüklerimizde, göremediklerimizde, yahut görünce delinen
ciğerimizde, arkamızda bıraktıklarımızda, sevgisizliğimizde, zamanla
yüzleşmemizde, affedemeyeşimizde, inadımızda, karanlığımızda, seher vaktimizde,
bana geri ver dediklerimiz de... Hayatın her yerinde, anında. Rüyamda ilk defa
bir kaplan sevdim kucağımda mesela. Rüyalarımızda.
4-Öykünün penceresinden
Türk şiiri nasıl görünüyor?
Öykünün penceresinden
bakmak doğru bir tabir gibi gelmedi. Neden mesela öykünün penceresinden
bakılsın? Bir türe başka bir türün penceresinden bakmak pek doğru değil. Şiir
öldü diyenler var. Belki onların kalpleri öldü. Olamaz mı? Kalpler ölürse şiir
ölür çünkü. Şiire yapacağım eleştiri dediğim gibi aslında kurmaca metinlere de
yaptığım eleştiriyle aynı. Çok kurgusal olması, zekâ ile yapılması, bazen aşırı
soyut imgelere meyletmesi, okurun şiirde hiçbir anlam bulamaması. Ben ne okudum
şimdi demesi. Muhatabının ruhunda ve zihninde yankı uyandıramaması. Bazen de
çok ideolojik ve eleştirel bir dili doğrudan kullanması. Modern insanla, zamanla
ilgili bir durum. Betonlaşmanın tesiri
diyelim. Fakat aynı şeyi tekrar ediyorum, iyi şiir, öykü yazan birileri hep
olacak. Ruh çünkü tüm maddesel şeylerden çok uzak aslında onlar tarafından
kuşatılmış olsa da. Hâlâ bebekler kalbiyle doğuyor. Kalp görevini her zaman
yerine getirecektir. Ben buna inanıyorum.
5-Yeni medya, edebiyat ve
sanata nasıl katkılar veriyor?
Bir yandan yazarın
tanınmasını sağlarken bir yandan onu popülerleştirerek yok ediyor olabilir. Zamanın
ruhu bu. Akıllıca kullanılabilir. Sosyal medyadaki bir paylaşımı derinleştirmen,
içselleştirmen sana bağlı. Eskiden âlimler ya da talebeler ilim için çok yollar
aşarmış. Bir kitabı yıllarca ararmışlar. Bunu önemsiyorum. Bir kitap için yola
düşmeyi ve ona ömründen vermeyi. Aynı tavrı bugün başka türlü gösterebilirsin. Nesneyi,
medyayı dönüştüren biz olmalıyız. Ona bir öcü gibi bakmanın anlamı yok.
6-Türk edebiyatındaki
eleştirinin icrası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Tanpınar bizim ülkemize
eleştiri münekkitsiz gelmiştir diyor. Ya da işte dinimizde tebliğ vardır,
tenkit yoktur anlayışı var. Bu ikincisi pek doğru gelmiyor. Nâkıs olan nasıl
kâmil olacak? Bence yazarın kendisi en iyi eleştirmenlerden biridir, nitelikli
okur da böyledir. Okur kitabın yirmi sayfa ötesine geçemiyorsa o başarısız bir
kitaptır. Öte yandan kitabı hiç okunmuyorsa yani kapağı çevrilmemişse daha bu
onun başarısız olduğu anlamına da gelmez. Yazarı öldükten sonra değer gören
kitaplar buna misaldir. Ben bazı ödüllü kitapları da okuyamadım ayrıca. Ödül
almış olması da bir kriter değil. Eleştiri yok'a bu kadar takılıp kalmak doğru
değil. Enerjimizi neden beyhude yere harcayalım? Batı'da eleştiri var diyelim.
Fakat çok güçlü yazarlar bu eleştirmenleri yerden yere vurmadı mı?
Kendilerinden daha aşağıda görmedi mi? Eleştirmenin azlığı da buradan
kaynaklanıyor. O eseri yazandan daha donanımlı eleştirmen pek yok gibi bizde. Gerçekten
kötü bir metnin övülmesinden rahatsız olmak da hakkımız ayrıca. Hem
adaletsizlik. Çünkü iyi metni örtüyorsun. Gerçeği örtmek dolaylı yoldan bir
manada. Fakat zaman zaten bunları eleyecektir. Ki istediği kadar övsün
eleştirmen ya da yersin iyi bir okurun fikri değişmeyecektir.
7-Yeryüzüne dayanabilmek,
özgürlüğe kaçmak için ne/ler yapıyorsunuz?
Denize bakıyorum,
dalıyorum balıklara bakıyorum, dağa çıkıyor sise bakıyorum, güneşin yapraklarda
parlamasına bakıyorum, Gülhane'de yürüyorum, vapura biniyorum, soğuk da olsa
rüzgâra duruyorum, pervanenin denizi köpürtmesine dalıyorum. Çok mu romantik?
Aslında hiç romantik değil. Var olmakla yüzleşiyorum ama bu yüzleşmek belki
sorgulatıcı, düşündürücü ama yıkıcı değil, bilakis yapıcı. Ve elbette yazmak ve
okumak. İyi ki.
8-Politik düşünceniz bu
ülkeye neler söylüyor?
Haksızlık yapma. Doğruyu
söyle, kibirlenme vs. İnancımın söylediği şeyleri söylüyor. Annemin söylediği
şeyleri söylüyor. Annem çamaşırdan hazzetmez pek mesela. Kızım senin zaten bir
sürü var, bir fakire ver o parayı der. Gerçekten bölüşebilseydik dünya bugün
böyle olmazdı. Birde bırakalım herkes nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşasın.
Yargıç olmayalım. Önce kendi kusurlarımı görmeliyim ben. Taşı günahsız olan
atsın.
9-Sanat muhalif midir?
Sanat insanın iç
dünyasıyla dış dünyaya biçim vermeye çalışması. Elbette muhalif bir yönü var. Bazen
yazma saikimin dünyaya duyduğum öfke, uzlaşmazlık olduğunu düşünüyorum. Her
yazarda bu biraz böyledir de. Ayrıca yazar belli bir dünya görüşünden yazarken olması
gerektiği yerde kendi sahip olduğu dünya görüşüne muhalif olamıyorsa o sanat
pek muhalif değil tarafgir, kendi karanlıklarına kör, adaletten yoksun bir sanat
olur. Camiyi yık ama adaleti yıkma. Rabia Naz vakasını hayretle izliyoruz.
Camiler bir yandan dikilirken bir yandan
bir baba adım adım nasıl acıdan delirtilir seyrediyoruz. Seyrediyoruz maalesef.
10-Bu sözcükler hakkında
ne düşünüyorsunuz: Kader, gelecek, günah, ölüm, rüya, kayıp, zaman.
Kader; dünyada olmam, var
olmam, var olma şerefini kaldırıp, kaldıramam, bunu sorgulamam
Gelecek; orası
Günah; acizlerin O’na yakınlaşması
Ölüm; korku, eşik,
eşikten bir kez de olsa görme umudu
Rüya; Oraya dair kanıt,
özlem, gerçeğin üstünde başka bir gerçeklik. Benzersiz.
Kayıp; Sevdiklerim, zaman,
savaştığım.
Zaman; Çok kısa, toprağın
üstü.
Yorumlar
Yorum Gönder