2010 Kuşağı Öykü Kanonu Soruşturması - 9: Aynur Dilber

"2010 Kuşağı Öykü Kanonu" adını verdiğimiz ve Türk öyküsüne dergilerde, kitaplarda hayat veren yazarlarımızla birlikte bir soruşturma gerçekleştiriyoruz. Öykücüler, hem kendilerini anlatacak hem de öykü anlayışlarının penceresindeki görünen dünyayı bize aktaracaktır. Dokuzuncu soruştumamıza yanıt veren öykücü ve öğretmen Aynur Dilber olacak. 1987'de Trabzon'da doğmuştur. Karadeniz Teknik Üniversitesi Edebiyat Fakültesinden mezun olmuştur. Hâlen İstanbul'da öğretmen olarak çalışmaktadır. Şair bir öykücü olduğu bilinmektedir. Şiirleri yakın zamanda yayın hayatına veda eden İtibar'da ve Hece'de yayımlanmıştır. Öyküleri ise İtibar, Hece, Muhayyel, Post Öykü ve Dergâh dergilerinde çıkmıştır. İlk öykü kitabı Az Hüzünlü Bir Yer İz Yayıncılık tarafından 2018'in Eylül ayında okuyucuyla buluşmuştur. Heceöykü dergisinde yayımlanan bir soruşturmanın cevaplarında ilk öyküsünü İtibar dergisinde gördüğünde sevinçten havaya zıpladığını söylemiştir.

1-Metinlerinizi var eden dil olan Türkçeye bir gün minnet borcunuzu ödemek için ne yapmak istersiniz?
İnsan bugünden başlamalı, bu andan borcunu ödemeye. Bu her şey için böyle. Geleceğe bırakmak samimiyetsizlik, ikiyüzlülük olur. En basitinden kendi yöremdeki kelimeleri, yerel söyleyişleri öykülerimde kullanmaya çalışıyorum ölmesinler, yitip gitmesinler diye; gayde, pahıl, arkuri, tıraf, talaş, ciğerli armut gibi. Dili doğru kullanmaya çabalamanın yanında, onun zenginliğini, sonsuz çeşitliliğini keşfetmek de gerekiyor. Sonra o keşiflerden, kabiliyetten doğan dil bir eserde kayıt altına alınırsa onu okuyana ilhâm olabilir dilin imkânlarını geliştirmek adına. Hep aynı kelimeleri kullanıyoruz belki ama o kelimelerle hep biricik bir şey yapıyoruz. Dalları kuşlanmak diye bir ifadem var mesela. Bunun gibi yeni söyleyişler, biçimler, ifadeler bulabiliriz, bulunuyor da. Bu bilinçle elimizden ne kadar gelirse o kadarını yapmak.

2-Türkçede öykünün şimdiki ve gelecekteki hâli nasıldır?
Çok sesli bir öykü yazılıyor bugün. Olay, durum hikâyesi, modern, postmodern hikaye, ben merkezli hikâye, fantastik hikâye, deneysel hikâye. Günümüz öyküsünü gayet iyi buluyorum. Özellikle festivallerde çağdaşımız yabancı yazarları günümüz yazarlarıyla kıyaslama imkânı buldum ve Türk öyküsünün başarılı olduğu kanaatine vardım. Tabii sınırlı bir kıyaslama bu ama çeşitli öykü okumalarıma bakarak da bu kanaatimde pek yanılmadığımı düşünüyorum. Gelecekte de iyi öyküler yazılacak. Bugün yazılabilen gelecekte niye yazılmasın? Belki maddeleşen dünya çok kurgusal, hissiz metinleri sunacak bize. Böyle hikâyeler yazılmıyor değil çünkü. Ama bu sadece öykünün değil şiirin, romanın en başta yazarın sorunu. Duyarlılığını, kalbini yitirmiş yazar kalbi yitik metinler yazabilir. Bugün bu tarz metinler bizi pek etkilemiyor. Aşırı parıltılı zeka ama hissiz, mekanik, soyut, imgesel kurgu. Fakat yitik kalbin sancısını, isyanını da yazabilir yazar ki ben insan yaşadığı sürece onun isyanını, inancını, itirazını anlatacağı güçlü metinlerin her daim olacağına inanıyorum.

3-Öykü, hayatın neresindedir?
Ağrıyan düşüncede, sonsuz hayalde, bakıp gördüklerimizde, göremediklerimizde, yahut görünce delinen ciğerimizde, arkamızda bıraktıklarımızda, sevgisizliğimizde, zamanla yüzleşmemizde, affedemeyeşimizde, inadımızda, karanlığımızda, seher vaktimizde, bana geri ver dediklerimiz de... Hayatın her yerinde, anında. Rüyamda ilk defa bir kaplan sevdim kucağımda mesela. Rüyalarımızda.

4-Öykünün penceresinden Türk şiiri nasıl görünüyor?
Öykünün penceresinden bakmak doğru bir tabir gibi gelmedi. Neden mesela öykünün penceresinden bakılsın? Bir türe başka bir türün penceresinden bakmak pek doğru değil. Şiir öldü diyenler var. Belki onların kalpleri öldü. Olamaz mı? Kalpler ölürse şiir ölür çünkü. Şiire yapacağım eleştiri dediğim gibi aslında kurmaca metinlere de yaptığım eleştiriyle aynı. Çok kurgusal olması, zekâ ile yapılması, bazen aşırı soyut imgelere meyletmesi, okurun şiirde hiçbir anlam bulamaması. Ben ne okudum şimdi demesi. Muhatabının ruhunda ve zihninde yankı uyandıramaması. Bazen de çok ideolojik ve eleştirel bir dili doğrudan kullanması. Modern insanla, zamanla ilgili bir durum.  Betonlaşmanın tesiri diyelim. Fakat aynı şeyi tekrar ediyorum, iyi şiir, öykü yazan birileri hep olacak. Ruh çünkü tüm maddesel şeylerden çok uzak aslında onlar tarafından kuşatılmış olsa da. Hâlâ bebekler kalbiyle doğuyor. Kalp görevini her zaman yerine getirecektir. Ben buna inanıyorum.

5-Yeni medya, edebiyat ve sanata nasıl katkılar veriyor?
Bir yandan yazarın tanınmasını sağlarken bir yandan onu popülerleştirerek yok ediyor olabilir. Zamanın ruhu bu. Akıllıca kullanılabilir. Sosyal medyadaki bir paylaşımı derinleştirmen, içselleştirmen sana bağlı. Eskiden âlimler ya da talebeler ilim için çok yollar aşarmış. Bir kitabı yıllarca ararmışlar. Bunu önemsiyorum. Bir kitap için yola düşmeyi ve ona ömründen vermeyi. Aynı tavrı bugün başka türlü gösterebilirsin. Nesneyi, medyayı dönüştüren biz olmalıyız. Ona bir öcü gibi bakmanın anlamı yok.

6-Türk edebiyatındaki eleştirinin icrası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Tanpınar bizim ülkemize eleştiri münekkitsiz gelmiştir diyor. Ya da işte dinimizde tebliğ vardır, tenkit yoktur anlayışı var. Bu ikincisi pek doğru gelmiyor. Nâkıs olan nasıl kâmil olacak? Bence yazarın kendisi en iyi eleştirmenlerden biridir, nitelikli okur da böyledir. Okur kitabın yirmi sayfa ötesine geçemiyorsa o başarısız bir kitaptır. Öte yandan kitabı hiç okunmuyorsa yani kapağı çevrilmemişse daha bu onun başarısız olduğu anlamına da gelmez. Yazarı öldükten sonra değer gören kitaplar buna misaldir. Ben bazı ödüllü kitapları da okuyamadım ayrıca. Ödül almış olması da bir kriter değil. Eleştiri yok'a bu kadar takılıp kalmak doğru değil. Enerjimizi neden beyhude yere harcayalım? Batı'da eleştiri var diyelim. Fakat çok güçlü yazarlar bu eleştirmenleri yerden yere vurmadı mı? Kendilerinden daha aşağıda görmedi mi? Eleştirmenin azlığı da buradan kaynaklanıyor. O eseri yazandan daha donanımlı eleştirmen pek yok gibi bizde. Gerçekten kötü bir metnin övülmesinden rahatsız olmak da hakkımız ayrıca. Hem adaletsizlik. Çünkü iyi metni örtüyorsun. Gerçeği örtmek dolaylı yoldan bir manada. Fakat zaman zaten bunları eleyecektir. Ki istediği kadar övsün eleştirmen ya da yersin iyi bir okurun fikri değişmeyecektir.

7-Yeryüzüne dayanabilmek, özgürlüğe kaçmak için ne/ler yapıyorsunuz?
Denize bakıyorum, dalıyorum balıklara bakıyorum, dağa çıkıyor sise bakıyorum, güneşin yapraklarda parlamasına bakıyorum, Gülhane'de yürüyorum, vapura biniyorum, soğuk da olsa rüzgâra duruyorum, pervanenin denizi köpürtmesine dalıyorum. Çok mu romantik? Aslında hiç romantik değil. Var olmakla yüzleşiyorum ama bu yüzleşmek belki sorgulatıcı, düşündürücü ama yıkıcı değil, bilakis yapıcı. Ve elbette yazmak ve okumak. İyi ki.

8-Politik düşünceniz bu ülkeye neler söylüyor?
Haksızlık yapma. Doğruyu söyle, kibirlenme vs. İnancımın söylediği şeyleri söylüyor. Annemin söylediği şeyleri söylüyor. Annem çamaşırdan hazzetmez pek mesela. Kızım senin zaten bir sürü var, bir fakire ver o parayı der. Gerçekten bölüşebilseydik dünya bugün böyle olmazdı. Birde bırakalım herkes nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşasın. Yargıç olmayalım. Önce kendi kusurlarımı görmeliyim ben. Taşı günahsız olan atsın.

9-Sanat muhalif midir?
Sanat insanın iç dünyasıyla dış dünyaya biçim vermeye çalışması. Elbette muhalif bir yönü var. Bazen yazma saikimin dünyaya duyduğum öfke, uzlaşmazlık olduğunu düşünüyorum. Her yazarda bu biraz böyledir de. Ayrıca yazar belli bir dünya görüşünden yazarken olması gerektiği yerde kendi sahip olduğu dünya görüşüne muhalif olamıyorsa o sanat pek muhalif değil tarafgir, kendi karanlıklarına kör, adaletten yoksun bir sanat olur. Camiyi yık ama adaleti yıkma. Rabia Naz vakasını hayretle izliyoruz. Camiler bir yandan dikilirken  bir yandan bir baba adım adım nasıl acıdan delirtilir seyrediyoruz. Seyrediyoruz maalesef.

10-Bu sözcükler hakkında ne düşünüyorsunuz: Kader, gelecek, günah, ölüm, rüya, kayıp, zaman.
Kader; dünyada olmam, var olmam, var olma şerefini kaldırıp, kaldıramam, bunu sorgulamam
Gelecek; orası
Günah; acizlerin O’na yakınlaşması
Ölüm; korku, eşik, eşikten bir kez de olsa görme umudu
Rüya; Oraya dair kanıt, özlem, gerçeğin üstünde başka bir gerçeklik. Benzersiz.
Kayıp; Sevdiklerim, zaman, savaştığım.
Zaman; Çok kısa, toprağın üstü.


Yorumlar