2010 Kuşağı Öykü Kanonu Soruşturması - 23: Mustafa Çiftci

"2010 Kuşağı Öykü Kanonu" adını verdiğimiz ve Türk öyküsüne dergilerde, kitaplarda hayat veren yazarlarımızla birlikte bir soruşturma gerçekleştiriyoruz. Öykücüler, hem kendilerini anlatacak hem de öykü anlayışlarının penceresindeki görünen dünyayı bize aktaracaktır. Yirmi üçüncü soruştumamıza yanıt veren öykücü Mustafa Çiftçi olacak. 1977'de Yozgat'ta doğdu, ilk ve orta öğrenimini burada tamamladı. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesinden 1999 yılında mezun oldu. Güney Afrika'da bir süre yaşadı. İngilizce okutmanı, metin yazarı, TV-Radyo programcısı olarak çalıştı. Çeşitli dergilerde yayımladığı öykülerini Adem'in Kekliği ve Chopin adlı eserinde topladı. İlkin Ülke Edebiyat Yayınları'ndan 2012 yılında çıkmıştır. 2015 yılında İletişim Yayınları kitabı yeniden basmıştır. İkinci kitabı Bozkırda Altmışaltı 2014 yılında yine aynı yayınevinden çıkmıştır. Kitap, TYB tarafından 2014 yılının en iyi hikâye eseri seçildi. Üçüncü kitabı Ah Mercimeğim 2017'de yayımlandı. İletişim Yayınları'ndan çıkan Yengeler Cumhuriyeti ve Enişte Risalesi adlı derlemeleri Tanıl Bora ile birlikte yayımladı. Bir Berber Bir Berbere ve Al da At Dercesine derleme kitaplarına metniyle katkıda bulundu. 2015, 2016, 2017 Resimli Türkçe Edebiyat Takvimlerinde tefrikaları yayımlandı. Star gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır. Dergâh dergisinde Yozgat'ı konu edinen yazılar yazmıştır. Birikim dergisinin internet sitesinde de "taşra" konulu yazılar yayımlamıştır. 2016 yılında Necip Fazıl "İlk Eserler Ödülü"nü almıştır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

1- Metinlerinizi var eden dil olan Türkçeye bir gün minnet borcunuzu ödemek için ne yapmak istersiniz?
“Benim adım Hıdır elimden gelen budur.” derler ya, aynen öyle; eserlerim Türkçeye hizmet edebilirse ne mutlu bana.

2-Türkçede öykünün şimdiki ve gelecekteki hâli nasıldır?
Kişinin yaptığı işi değerlendirmesi ne zordur. Hikâyenin şimdiki hâlini gelecekteki ahvalini değerlendirmem aynı çarşıda ekmek yediğimiz esnafı değerlendirmem gibi olur ki bence mayınlı arazidir. Ama şu kadarını söyleyeyim hikâyeler giderek insansız, olaysız metinler hâline geliyor bunları kim okur kim dinler, yapmasınlar böyle...

3-Öykü, hayatın neresindedir?
Hikâye yerli yerince olsun ve orada kalsın. Bazıları; “...hikâye hayatın tam ortasındadır, hikâye hayatın merkezidir.” diyorlar. Hikâyelerin dili olsa bunları söyleyenlere güler. Hikâye ancak bir hikâye kadardır. Ne eksiktir ne fazladır.

4-Öykünün penceresinden Türk şiiri nasıl görünüyor?
Şiirler ve şairler meselesine girersem kaybolurum.

5-Yeni medya, edebiyat ve sanata nasıl katkılar veriyor?
Sanatı biraz daha görünür kılıyor ama görmek isteyen her yerde bulur zaten. Görmek istemeyene de sosyal medya ne yaparsa yapsın boştur.

6-Türk edebiyatındaki eleştirinin icrası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Eleştirmenlik zor bir iştir. Başkasının yaptığı ya da yapmadığı şeyleri takip ederek ömür geçirmek herkesin sabredeceği bir iş değildir. Belki bu sebepten iyi eleştirmen azdır. Böyle olunca nitelikli eleştiri de az oluyor vesselam.

7-Yeryüzüne dayanabilmek, özgürlüğe kaçmak için ne/ler yapıyorsunuz?
Pek klas bir sual olmuş lakin benim cevabım pek bir basit olacak. Ben sağlık problemim sebebiyle erken emekli olmuş bir adamım. Emekli bir erkek nasıl yaşarsa öyle yaşıyorum. Yeryüzüne dayanabilmek hiç aklıma gelmedi. Hani bir laf var ya; akıllı olup dünyanın kahrını çekeceğine, deli ol dünya senin kahrını çeksin yani yeryüzü bana dayansın...

8-Politik düşünceniz bu ülkeye neler söylüyor?
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” diyor.

9-Sanat muhalif midir?
Sanatçının derdi muhalif olmak değildir. Sanatının hakkını vermektir. Hakkıyla yapılmış sanat durduğu yer itibariyle muhalif olacakmış varsın olsun. Amaç muhalif olmak değil iyi sanatçı olmaktır.

10-Bu sözcükler hakkında ne düşünüyorsunuz: Kader, gelecek, günah, ölüm, rüya, kayıp, zaman.
Kader: İmanımız vardır.
Gelecek: Umudum ve duamdır.
Günah:Kusurlu kul olduğumuzun delili.
Ölüm: Annem.
Rüya: Ben rüya yorgunu uyanırım hep.
Kayıp: Allah esirgesin.
Zaman: Pek kıymetli.

Yorumlar