"2010 Kuşağı Öykü Kanonu" adını verdiğimiz ve Türk öyküsüne dergilerde, kitaplarda hayat veren yazarlarımızla birlikte bir soruşturma gerçekleştiriyoruz. Öykücüler, hem kendilerini anlatacak hem de öykü anlayışlarının penceresindeki görünen dünyayı bize aktaracaktır. Yirmi dördüncü soruştumamıza yanıt veren öykücü Yahya Arslan olacak. İstanbul'da 1988 yılında dünyaya geldi. Mesleği, Makine Mühendisliğidir. Hikâyeleri ve yazıları Fayrap dergisinde yayımlanmıştır. İlk hikâye kitabı Ağır Yaralı Domatesler 2017'nin Aralık ayında Avangard Yayınları tarafından okurla buluştu. Sosyal medyada belediyeye yönelik taleplerini üslubunca ilettiğini okuyoruz. Umarız böyle bir üslubu Ankara'da bir öykücü üstlenebilir.
1-
Metinlerinizi var eden dil olan Türkçeye bir gün minnet borcunuzu ödemek için
ne yapmak istersiniz?
Dil
insanlarla var. Dili var eden insanlar. Dolayısıyla insanlara, yani halka
minnet borcumuz olduğunu düşünüyorum. Hikâyelerimde halkı anlatarak, yazarak bu
borcu ödüyor, ödemeye çalışıyorum.
2-Türkçede
öykünün şimdiki ve gelecekteki hâli nasıldır?
Herkes
kendi kafasına göre takılıyor. 😊 Kavga, tartışma yok açıkçası Türk hikâyesi,
hikâyeciliği ortamında. Hikâye demeyi tercih ediyor, seviyorum bu arada. Tartışma
olmayan yerden duman yükselmiyor. Olaylı, konuşmalı hikâye bulamıyoruz
dergilerde. Olay var ama ya hayalî şeyler ya uçmalı kaçmalı; konuşma var ama ya
hikâyecinin ya anlatıcı/karakterin iç konuşmaları. Birkaç yazı ile meramımı
anlatmaya çalışmıştım Fayrap’ta. Kitap, dergi çok ama dişe dokunur hikâye
pek yok.
3-Öykü,
hayatın neresindedir?
Hayat
olan her yerde hikâye de var. Bazen hayatsız kaldığımı hissediyorum. Hayattan
koptuğum zamanlarda oluyor bu. Yoğun çalıştığım, “sivil”de vakitsiz kaldığım
zaman. Hayatsız hikâyeler okurken bir de.
4-Öykünün
penceresinden Türk şiiri nasıl görünüyor?
İyi
hikâyecileri iyi şairlerle beraber görüyoruz. Kemal Tahir, Orhan Kemal Nazım
Hikmet’le beraber; Sabahattin Ali’nin kendisi de şiirler yazmış; Tomris Uyar
İkinci Yeni’nin içinde zaten; erken döneminde Mustafa Kutlu İsmet Özel’le
beraber; Murat Menteş hem şair hem Hakan Arslanbenzer, Hakan Şarkdemir’le
beraber. İyi şiir okumadan iyi hikâye de yazılmaz.
5-Yeni
medya, edebiyat ve sanata nasıl katkılar veriyor?
Sosyal
medya gerçekten “sosyal”, faal. Buradan beslenmek lazım. Yani farklı hayatlar
tanımak, görmek; farklı hayatlardan haberdar olmak adına iyi bir ambar.
6-Türk
edebiyatındaki eleştirinin icrası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Dedim
ya herkes kafasına göre takılıyor. Eleştiri yerine her dergi çevresinin kendi
içinde, bazen de karşılıklı, övgüler, tanıtımlar var. Daha ötesi bir yeni kitap
çıkıyor mesela, üç dört dergide (aynı ayın sayılarında) kitap hakkında yazı
yazılıyor, yazarla söyleşi yapılıyor. Sıkıcı. Kışkırtalım da kavga çıksın. 😊
Kafamızı
kuma gömmeye gerek yok. Çay ocaklarında denk geliyorum mesela, dizi izliyor
adamlar, ciddi eleştiri yapıyorlar dizi hakkında. Çok dikkatliler. Okuyucu da
öyle. İzleyiciyi, okuyucuyu dikkate almıyorsan o da seni almaz. Saygı duymak
lazım okuyucuya. En büyük eleştirmen okuyucudur.
7-Yeryüzüne
dayanabilmek, özgürlüğe kaçmak için ne/ler yapıyorsunuz?
Halkın
arasına karışıyorum. Çevremdeki kişilerle etkileşimde olmayınca ölü gibi
hissediyorum kendimi.
8-Politik
düşünceniz bu ülkeye neler söylüyor?
İnsanı
yaşat.
9-Sanat
muhalif midir?
İnsan
muhaliftir. Sanat da bundan dolayı muhaliftir. Adam trafik ışığına bile muhalif
davranıyor mesela. 😊
10-Bu
sözcükler hakkında ne düşünüyorsunuz: Kader, gelecek, günah, ölüm, rüya, kayıp,
zaman.
Yoruldum
valla. 😊 Kelimeler tek başına anlamsız geliyor. Manasız bu
yaşamayı istemiyorum diyor Müslüm Baba.
Yorumlar
Yorum Gönder