2010 Kuşağı Öykü Kanonu Soruşturması - 26: Bülent Ayyıldız

"2010 Kuşağı Öykü Kanonu" adını verdiğimiz ve Türk öyküsüne dergilerde, kitaplarda hayat veren yazarlarımızla birlikte bir soruşturma gerçekleştiriyoruz. Öykücüler, hem kendilerini anlatacak hem de öykü anlayışlarının penceresindeki görünen dünyayı bize aktaracaktır. Yirmi altıncı soruştumamıza yanıt veren öykücü ve akademisyen Bülent Ayyıldız olacak. 1988'de Bulgaristan'da dünyaya gelmiştir. Hacettepe Üniversitesinde doktora eğitimine devam etmektedir. Kısa filmler çekmişse de sonunda edebiyata dönmüştür. "Hepsi Hikâye" Youtube kanalını kurmuştur. (merak edenler için linki: https://www.youtube.com/channel/UChSW4c8ecqr04R_2Qyi-PaQ) 
İlk öykü kitabı Durun Yanlış Anladınız Nisan 2017 tarihinde İz Yayıncılık tarafından yayımlanmıştır. Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değil adlı ilk romanı İthaki Yayınları'ndan çıkmıştır. Jerome David Salinger'ın biyografisini hazırladı ve Şubat 2019'da Gerekli Kitaplar etiketiyle okurla buluşturdu. İkinci öykü kitabı Gölgesiz Matiz Mart 2019'da yine İthaki Yayınları tarafından yayımlanmıştır. ekşisözlük'te hocalığı hakkında çok sayıda övgü cümleleri okuyabilirsiniz. Yakışıklılığından tutun da esprili olması, eğlenceli ders anlatımı ve daha neler neler.


1- Metinlerinizi var eden dil olan Türkçeye bir gün minnet borcunuzu ödemek için ne yapmak istersiniz?
Bu soru biraz eksik gibi. Dil hem çok kusurlu hem de mucizevi bir iletişim yolu. Dil mi metinleri var eder, metinler mi dili bunu da tam olarak bilemiyorum. Tabii ki kendi metinlerimi kastetmiyorum ama var etmek iddialı. Metinlere etkisi olan, onları var eden tek şey dil değildir. Bir sürü etken ve değişken metnin oluşmasına bilinçli ya da bilinçsiz, kasıtlı ya da gayriihtiyarı katkıda bulunur. Bir bilgisayar mühendisine “bu programı oluştururken klavyeye hiç teşekkür ettin mi?” diye sormak gibi bir durum. İnşaat mühendisi de kullandığı çimentoya minnet borcuyla bakmıyordur sanırım. Tabii ana unsur dil olunca, bunu betonla, çakılla mukayese etmenin çok da doğru olmadığının farkındayım. Bir metin oluştururken tek malzemesi dil olan bir yazar kullandığı dile karşı müteşekkir hissediyorsa bile buna dair yapabilecek bir şeyi yoktur. İnsanlara neden yazdığı sorulduğunda çeşitli cevaplar duymak mümkün. Ama her cevabın içinde insanın sadece “kendi” olmasıyla alakalı bir durum var. Asla ve hiçbir şekilde kendini tam, bütüncül, doğru vb. ifade edemeyendir insan. Türkçeye bir şey yapmak istemiyorum. İstesem dahi bu bireyi aşar.

2-Türkçede öykünün şimdiki ve gelecekteki hâli nasıldır?
Bu konudaki bütün önermeler totolojidir. İyidir, hoştur, selam ederler.

3-Öykü, hayatın neresindedir?
İnsanın iştigal sahasına dahil olduğuna göre içindedir. Hayatın bir kesitindedir bazen de hülasasıdır. Hayatın içinde ya da dışında olması mesele değil. Öykünün biz neresindeyiz? Kendimizi nasıl endeksliyoruz öyküye? Benim için öykü yakınımda olan bir şey. Merkezime almaya çalıştıkça, mıknatısların aynı kutuplarının birbirini itmesine benzer bir kaçış yaşatır. Bu bana iyi gelir.

4-Öykünün penceresinden Türk şiiri nasıl görünüyor?
Bilmiyorum. O pencereden şiire bakma gereği hiç duymadım. Öykü ve şiirin, imge ve zaman açısından birbirine yaklaşan türler olduğunu söyleyebilirim, ama bu öyküden şiire bakmak değildir. Bir şeyi ifade etmeye çalışan şiirlerden ve öykülerden nefret ediyorum. Dili alışık olmadığım bir şekilde ehlileştiren şiirleri, “olduğu gibi”yi “kendi gibi” anlatan şairleri seviyorum. “Gibi”ler fazla. Türk şiirinde var böyle.

5-Yeni medya, edebiyat ve sanata nasıl katkılar veriyor?
“Medium is the message” yılların değiştiremediği bir kaide. Bu mesele üzerinden gidecek olursak farklı bir şey söyleyemeyiz. “Deneysel” (denemesinler demiyorum) olmaktan ziyade “organik” olabiliyorsa bu tarz eserler, işte o zaman katkı sağlıyordur. Ama “katkı” sağlamak da çok pragmatik bir kelime. Katkı sağlamasalar da olur.

6-Türk edebiyatındaki eleştirinin icrası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sadece Türkiye’de değil, dünyada da durum aynı. Kötüye kötü demek yürekten fazlasını istiyor. “Eleştiri”ye dair her şey bir “piyasa” üzerine. Mecburen, piyasa da olmak ve devamlılığını sağlama almak zorunda.

7-Yeryüzüne dayanabilmek, özgürlüğe kaçmak için ne/ler yapıyorsunuz?
Yeryüzünde kalıyorum.

8-Politik düşünceniz bu ülkeye neler söylüyor?
Söylenmişi var: “Devletin bekasının da Allah belasını versin, Marlboro’nun da.”

9-Sanat muhalif midir?
Kesinlikle hayır.

10-Bu sözcükler hakkında ne düşünüyorsunuz: Kader, gelecek, günah, ölüm, rüya, kayıp, zaman.
Kader: Sürpriz istiyorsan plan yap.
Gelecek: Lazım değil.
Günah: Elbette.
Ölüm: İlla ki.
Rüya: Emniyet supabı.
Kayıp: Bulunamasa da aranması gereken.
Zaman: Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değil.

Yorumlar