"2010 Kuşağı Öykü Kanonu" adını verdiğimiz ve Türk öyküsüne dergilerde, kitaplarda hayat veren yazarlarımızla birlikte bir soruşturma gerçekleştiriyoruz. Öykücüler, hem kendilerini anlatacak hem de öykü anlayışlarının penceresindeki görünen dünyayı bize aktaracaktır. Yirmi sekizinci soruştumamıza yanıt veren öykücü Arzu Uçar olacak. 1984'te Uşak'ta dünyaya geldi. Marmara Üniversitesi Matbaa Öğretmenliği bölümünden mezun oldu. Kadir Has Üniversitesi Film ve Drama bölümünde yüksek lisansını tamamladı. Öyküleri Varlık ve Duvar dergilerinde yayımlandı. Öykülerinin yayımlanma aşamasını bir sitede yayımlanan söyleşisinde anlatmıştır. 2015 yılında "Dış Kapının Mandalı" adlı dosyasıyla Yaşar Nabi Nayır Ödülü'nü kazanmıştır. Daha sonra Varlık Yayınları bu dosyayı 2015'in Eylül ayında basmıştır. İkinci öykü kitabı Bir Küçük Delilik İthaki Yayınları'ndan yine Eylül ayında ve 2019'da okuyucuyla buluşmuştur. Üzerinde çalıştığı yeni bir hikâyenin romana doğru gittiğini son yaptığı bir söyleşide ifade ediyor.
3-Öykü, hayatın neresindedir?
5-Yeni medya, edebiyat ve sanata
nasıl katkılar veriyor?
9-Sanat muhalif midir?
1- Metinlerinizi var eden dil olan
Türkçeye bir gün minnet borcunuzu ödemek için ne yapmak istersiniz?
…
2-Türkçede öykünün şimdiki ve
gelecekteki hâli nasıldır?
Öykünün özellikle genç
yazarlar aracılığı ile son yıllarda büyük bir ivme kazandığını düşünüyorum.
Edebiyat dergileri vasıtası ile tanıştığımız kalemlerin kitaplarıyla
buluştuğumuz bir süreç yaşıyoruz. Sayı artınca takip etmek güçleşiyor ama
okuyabildiklerim arasından dilini, hikâyeye yaklaşım biçimini çok sevdiğim
yazarlar var. Maalesef yayımlama acelesiyle, özensizce hazırlanmış öykü
kitaplarıyla da sıkça karşılaşıyorum. Sayı fazla olmasına rağmen çeşitlilik
kısır kalabiliyor ne yazık ki. Aynı dili kullanan, kendi sesini bulamamış, ne
anlatacağını bilmeyen ya da etkisinde kaldığı bazı metinlerin cılız bir
kopyasını yaratmaktan öteye gidememiş çok fazla isim var. Yazarın yayımlanma
konusunda özenli davranma ve kendinden çok okuru düşünme sorumluluğu var diye
düşünüyorum; bu sorumluluğu hakkıyla yüklenen isimler gelecekte kendini var
etmeye devam edecek bana kalırsa.
…
4-Öykünün penceresinden Türk şiiri
nasıl görünüyor?
…
Hepimizin bildiği olumlu
ve olumsuz yanları var tabii. Edebiyat ve sanat haberlerine, eleştiri
yazılarına, röportajlara kolayca ve çok çabuk ulaşabiliyoruz. Bunun yanında
nitelikli olanı ayırt etmek ise bir hayli zorlaşıyor. Görünür olana kolayca
ulaşabilmemiz değerli olanın hakkını veremememize yol açabiliyor.
6-Türk edebiyatındaki eleştirinin
icrası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kitap eleştiri
yazılarının birçoğu tanıtım metni olmaktan öte gidemiyor. Bu bir sorun. Birkaç
sene önce Öykülem dergisi yayın
hayatına devam ederken Orçun Ünal ve Jale Özata Dirlikyapan gibi isimlerin
eleştiri yazılarıyla düzenli olarak buluşabildiğimiz bir alan vardı. Bir
makinenin parçalarını söker gibi öykünün dilini, olay örgüsünü, karakterlerini
deşen eleştiri yazılarını çok faydalı buluyorum. Öykülem dergisinde Orçun Ünal’ın Muhtelif Evhamlar Kitabı ile ilgili böyle bir yazısı vardı mesela.
Bir kitap hakkında yazılmış eleştiri yazılarının en iyi örneğidir bana kalırsa.
Böyle metinlere okur kadar yazarların da ihtiyacı var. Kendi adıma, yazdığım öykülere
uzaktan, nitelikli bir kalemin gözünden bakmak en çok ihtiyaç duyduğum şey.
7-Yeryüzüne dayanabilmek, özgürlüğe
kaçmak için ne/ler yapıyorsunuz?
Özgürlüğe kaçmak için
kendimi kapatıyorum, çoğunlukla eve. Yalnız kalabildiğim anlara ihtiyacım
oluyor, okumak, izlemek ve yazmak için. Bunun yanı sıra bir yere yetişmeye
çalışırken, bir şeyleri beklerken ya da bir iş toplantısının ortasında hayal
kurarken buluyorum kendimi; ben kaçmak istemesem de zihnim bağımsızlığını ilan
ediveriyor. Kimileri buna dikkat dağınıklığı diyor ama kendimi bildim bileli ait
hissetmediğim yerlerden hep hayal gücümle kaçtım. Belki zihnim artık bu kaçışa
alışmıştır ve bunu bana sormadan yapmaya başlamıştır.
8-Politik düşünceniz bu ülkeye neler
söylüyor?
…
Bu soruya edebiyat
dünyasından bir örnekle cevap vermem daha uygun olur. Bildiğiniz gibi Sadık
Hidayet Hindistan’da iken kendi el yazısıyla yazdığı Kör Baykuş’u teksir makinesiyle çoğaltır ve kitabın başına şu notu
düşer: “İran’da yayımı ve satışı yasaktır.”
Sadık Hidayet’in bu
notunu ülkesi İran’a bir eleştiri ya da kırgınlık olarak yorumlayabiliriz.
Belki de tekinsiz bir dünya sunacağına dair okuru baştan uyararak merak
uyandırmayı amaçlamıştır. Her ne olursa olsun Kör Baykuş okuru bir karmaşanın içine atar ve bizi sorularla baş
başa bırakır.
Eğer “muhalif” derken
kast ettiğimiz şey kendimizi, çevremizi ve dünyayı sorgulamak, yeni biçimler
yaratarak var olanla bunları çarpıştırmak ve yeni sorular üretmekse evet, sanat
muhaliftir. Çünkü sanat size bir fikri sunmaz, sizi soru soracağınız bir fikir
dünyasına sürükler. Hepimiz bu kargaşadan kendi payımıza düşen bir gerçekle
çıkarız.
10-Bu sözcükler hakkında ne
düşünüyorsunuz: Kader, gelecek, günah, ölüm, rüya, kayıp, zaman.
…
YanıtlaSilشركة تنظيف بتبوك
شركة نقل عفش بتبوك