2010 Kuşağı Öykü Kanonu Soruşturması - 29: Ömer Arslan

"2010 Kuşağı Öykü Kanonu" adını verdiğimiz ve Türk öyküsüne dergilerde, kitaplarda hayat veren yazarlarımızla birlikte bir soruşturma gerçekleştiriyoruz. Öykücüler, hem kendilerini anlatacak hem de öykü anlayışlarının penceresindeki görünen dünyayı bize aktaracaktır. Yirmi dokuzuncu soruştumamıza yanıt veren öykücü Ömer Arslan olacak. 1988'de Konya'da doğdu. Eski Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı alanında araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır. Avuntular adlı ilk öykü kitabı 2017 yılında İletişim Yayınları'ndan çıktı. Güneşi Kötü Evler ise Everest Yayınları'ndan bu yıl okurla buluştu.


1- Metinlerinizi var eden dil olan Türkçeye bir gün minnet borcunuzu ödemek için ne yapmak istersiniz?
İçine doğduğumuz dile samimi bir minnet borcu duymak için sanırım başka bir dilde yaşamak, yazmak zorunda kalmak gerekir. Benim için böyle bir zaruret doğmadı, umarım dilimden garip kalmam. İlla ki borç ödenecekse dilin verdiği ifade imkânı karşılığında dile kendini ifade imkânı vermeli. Yazarak bilinçli bilinçsiz bu imkânı veriyor, borcumuzu ödüyoruz bence. Hiç yazmamak sadece konuşmak da vardı.

2-Türkçede öykünün şimdiki ve gelecekteki hâli nasıldır?
Öykü bugün çoğunlukla öykü yazanların okuduğu bir tür. Farklı, iyi seçilmiş metinlerin bir arada bulunduğu, kolay ulaşılır, okuma şevki verecek mecralar gerekli. Şu halde devam ederse öykü sadece öykü yazanların takip ettiği bir tür olarak kalmaya devam edecek yoksa.

3-Öykü, hayatın neresindedir?
Nerede ararsanız bir hikâye bulursunuz, beylik laf, ama böyle.

4-Öykünün penceresinden Türk şiiri nasıl görünüyor?
Bugünlerde öykü şiire ancak pencereden bakıyor, doğru. Şiirin geride bıraktığı izi, üstünden attığı yükü yani şiirselliği görüyor bence, şiire yetişemiyor çünkü.

5-Yeni medya, edebiyat ve sanata nasıl katkılar veriyor?
Yeni ve cesur ifade biçimlerine alan açtı. Farklı seslerin birbiriyle konuşabileceği karnavalesk bir ortam sağladı. Nasıl değerlendiriliyor, orası tartışılır tabii.

6-Türk edebiyatındaki eleştirinin icrası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Eleştiride devamlılık sorunu var, bunda yine mecra  etkili.  Sanatçı gibi eleştirmen de yıllar içinde farklı işler üzerine yazdıklarıyla anlaşılabilir. Ne böyle bir mecra var ne bu denli karşılıksız bir işte sebat edecek kimse. Hâliyle bir yerden sonra yorgunluk, küskünlük eleştiriyi de yarım bırakıyor.

7-Yeryüzüne dayanabilmek, özgürlüğe kaçmak için ne/ler yapıyorsunuz?
Uyuyorum.

8-Politik düşünceniz bu ülkeye neler söylüyor?
Politika ile, sözün farklı taraflarındayız.

9-Sanat muhalif midir?
Sanat en başta içinden çıktığı kültüre muhaliftir, yaradılışında muhalefet var. Müzik sesten ayrıldıkça, şiir dilden ayrıldıkça varlığını bulur. Davut, içinden çıktığı mermer kütlesine muhaliftir. 

10-Bu sözcükler hakkında ne düşünüyorsunuz: Kader, gelecek, günah, ölüm, rüya, kayıp, zaman.
Bu sözcüklerin, artık anlamlarını taşıyamayacak kadar yorgun olduklarını düşünüyorum.

Yorumlar