"2010 Kuşağı Öykü Kanonu" adını verdiğimiz ve Türk öyküsüne dergilerde, kitaplarda hayat veren yazarlarımızla birlikte bir soruşturma gerçekleştiriyoruz. Öykücüler, hem kendilerini anlatacak hem de öykü anlayışlarının penceresindeki görünen dünyayı bize aktaracaktır. Otuz yedinci soruşturmamıza yanıt veren öykücü Tuncay Günaydın olacak. 1977'de Aydın'da dünyaya geldi. 1998 yılında Kırıkkale Üniversitesi İşletme bölümünden mezun oldu. Öyküleri ve şiirleri Bir Nokta, Türk Edebiyatı, Mahalle Mektebi, Post Öykü dergilerinde yayımlandı. İlk öykü kitabı Her Şey Mümkün Temmuz 2019 tarihinde Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları'ndan çıktı. Bir söyleşisinde hayatında her şeye geç kaldığını uzun uzun anlattıktan sonra kitabına ilk imzasını iki buçuk yaşındaki kızı için attığı ifade etmiştir.
5-Yeni medya, edebiyat ve sanata
nasıl katkılar veriyor?
1- Metinlerinizi var eden dil olan
Türkçeye bir gün minnet borcunuzu ödemek için ne yapmak istersiniz?
Bu soru bana önceleri sorulmuş
olsaydı bir sürü coşkulu şey sayabilirdim. Şimdilerde çekici daha temkinli
vuruyorum örse. Sanırım gerçekle yüz yüze geldim. Onun için eğer imkânım olursa
Türkçenin bütün güzelliğiyle yansıtıldığı eserler yazmak isterim. Yabancısı
olmadığım, inkârcısı olmadığım, beni sokak sokak, şaheser şaheser kucaklayan
bir Türkçeyle cümleler kurmak isterim.
Nasip olursa çocuğuma
Türkçeyi tertemiz şekliyle konuşmasını ve yazmasını öğretirsem benden mutlusu
olmaz. Minnet borcum belki böylece ödenmiş olur.
2-Türkçede öykünün şimdiki ve
gelecekteki hâli nasıldır?
Şu an bütün yazılan
öyküleri ve kitapları takip etmek pek mümkün değil. Takip edebildiğim kadarıyla
iyi öyküler yazılıyor. Belki benim
öykülerim dâhil birçok öykü ilerde hiç hatırlanmayacak. Ama son yıllarda
öykünün itibar gördüğü bir gerçek. Özellikle takip ettiğim öykücüler var ve
onlar sayesinde öykünün geleceğinin parlak olduğuna eminim.
3-Öykü, hayatın neresindedir?
Bir öykücüyü gülümseten
soru bu. Öykü hayatın insana hediyesidir. Bu hediyenin veriliş şekli nasıl
olursa olsun kabullenirsin ve her seferinde illa ki sevinirsin.
İnsanoğlunun çalınmamış
çok az şeyi kaldı. Onlardan biri de öykü. Zamanımızı, acılarımızı, çocuğumuzun
gülüşünü, aşkımızı bile çalıyorlar. Onun için sahipleniyorum öyküyü. Kendine has
bu definenin koruyucularından biri olmaya gayret ediyorum.
4-Öykünün penceresinden Türk şiiri
nasıl görünüyor?
Aynı şiirleri yazanların
çoğaldığını görüyorum.
Yeni yetişen ve sosyal
medyayı aktif şekilde kullanan neslin büyük bir kısmının slogan edebiyatı
oluşturduğu bir gerçektir. Edebiyat ve sanat elde olmaksızın basitleşiyor. Aynı
zamanda nitelikli bir yaygınlaşma da mevcut. Artık sanatçıdan ve yapıtından
daha fazla kişinin haberi oluyor. Ama burada gruplaşma faktörünün devreye
girdiğini görüyorum. Nitelikli olduğunu düşündüğümüz tarafın basitleşme
tehlikesi böyle gerçekleşebiliyor bazen. Öyle veya böyle yeni medyaya herkes
ihtiyaç duyuyor günümüzde.
6-Türk edebiyatındaki eleştirinin icrası
hakkında ne düşünüyorsunuz?
Mevcut eleştiri alanları
sınırlıdır. Bunun çok eser yayımlanması ve eleştiri icra mekanizmalarının kendiliğinden
kısıtlı olmasıyla da alakası var. Dergilerde eleştiri imkânı bulan eserlerin
çok imtiyazlı olduklarına inanıyorum. Sosyal medya eleştirileri zamanla daha
kaliteli ve daha itibarlı olabilir. Yalnız bir yazar olarak kendimin eleştirmeni
olmak için ayrıca çaba sarf ediyorum bu tür sebeplerden dolayı. Yazdıklarımı
kırmaya dökmeye başlıyorum. Güzel öyküler okudukça kendi yazdıklarımı
karalamanın kıymetini anlıyorum.
7-Yeryüzüne dayanabilmek, özgürlüğe
kaçmak için ne/ler yapıyorsunuz?
Yeryüzünde kurulmuş büyük
ve gittikçe tuhaflaşan şehirlerde yaşamanın sıkıntısı her gün artıyor. Bunun
için çoğu kişinin yaptığı gibi kendime kaçış rampaları buluyorum. Bunların ilki
kitaplar. İllaki yazmak. Dua etmek. Sakinliğin kenarında duran mekânlara
gitmek. Bulursam saf bir muhabbet. Yıllardır sürekli dinlediğim üç beş şarkı. Uzun
yürüyüşler. Yazmadığım kahramanlarımla alıp vermeler. Köyüme gidip dağlarda
geziyorum olmadı. İncir ve zeytin ağaçlarının altında dinleniyorum.
8-Politik düşünceniz bu ülkeye neler
söylüyor?
“Zorlaştırma telaşımız
niye” diye soruyor ilk olarak. Karşı kıyılarımız ne kadar fazla. Kötü ve uzak
karşı kıyılarımız. Biraz soluklansak ne güzel olur.
9-Sanat muhalif midir?
Muhalif olmadığı yok
denecek kadar azdır.
10-Bu sözcükler hakkında ne
düşünüyorsunuz: Kader, gelecek, günah, ölüm, rüya, kayıp, zaman.
Kader: Quasimodo.
Gelecek: Nedense gelecek
dendiğinde aklıma hep “Skynet” gelir. Babamla başından sonuna seyrettiğimiz ilk
ve tek film “Terminatör”dür. “Skynet” geleceğin en güzel anısı olmuştur bu
yüzden.
Günah: Düşüş. Nankörlük.
Ölüm:
Ötesinde bazı kişilere kavuşacağımı umduğum kapının adı.
Rüya: Ender de olsa
hasret giderici.
Kayıp: Kaybolduğumu
sandığım çok olmuştur. Kayıp denince birkaç yılım aklıma gelir. Kayba ait daha ölümcül şıklar da var. Onlar
söylenmeden dursun yerinde.
Zaman: En sonunda zaman
ölecekmiş derler. Merak ederim zamanın ölümünü. Bir de ellerimin değişimi bana
hep zamanı hatırlatır. Zaman en çok ellerimi eskitir.
Yorumlar
Yorum Gönder