2010 Kuşağı Öykü Kanonu Soruşturması - 38: Özlem Göktaş

"2010 Kuşağı Öykü Kanonu" adını verdiğimiz ve Türk öyküsüne dergilerde, kitaplarda hayat veren yazarlarımızla birlikte bir soruşturma gerçekleştiriyoruz. Öykücüler, hem kendilerini anlatacak hem de öykü anlayışlarının penceresindeki görünen dünyayı bize aktaracaktır. Otuz sekizinci soruşturmamıza yanıt veren öykücü ve öğretmen Özlem Göktaş olacak. 1975'te Sivas'ta dünyaya geldi. Üniversiteyi Konya'da bitiren öykücü, yüksek lisansını da yine burada Selçuk Üniversitesinde tamamlamıştır. Mersin'de Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği görevini sürdürmektedir. Öykülerini Heceöykü, Mahalle Mektebi, Karabatak dergilerinde yayımlanmıştır. İlk öykü kitabı Kuşlu Süveter'i 2019 yılının Haziran ayında Pruva Yayınları'ndan çıkardı.

1-Metinlerinizi var eden dil olan Türkçeye bir gün minnet borcunuzu ödemek için ne yapmak istersiniz?
Edebiyat milletin ruhudur ve bu temeli dil oluşturur. “Türkçem, benim ses bayrağım” diyor Fazıl Hüsnü Dağlarca. Yazar ve şair  olarak bayrağı taşıma bilincinde olmaya özen göstermeliyiz. Ben de Türkçeye minnet borcumu iyi bir okur olmaya çalışarak ve  Türkçemizin imkânlarını en iyi şekilde kullanma gayretiyle yazmaya devam ederek ödemeye çalışıyorum.

2-Türkçede öykünün şimdiki ve gelecekteki hâli nasıldır?
Üniversitede öğrenciyken edebiyat dergilerini takip ediyordum. Dergileri aldığımda hemen ilk sayfadaki şiiri merak ediyordum. Dergilerde öykü var mıydı, hatırlamıyorum. Uzun bir şiir bölümü olurdu. Şimdi ise tam tersi bir durum var.  Öykü çok gündemde. Toplumsal olaylar, bireysel arayışlar, edebî türlere ilgiyi değiştirebiliyor. Öyküye ilgi çoğaldı ama gelecekte ne olacağını bilemeyiz. Öykünün bugün çok gündemde olması sanatsal yönü zayıf metinlerin olmasına da ortam sunuyor ama zaman iyi eserleri süzgecinden geçirecektir. Gerçekten iyi olan eserler gelecekte de okunacaktır.

3-Öykü, hayatın neresindedir?
Öykü hayatın tam içindedir. Öykülerde, yeni bir mekân ve zaman dilimi içinde kahramanlara roller vererek bizi etkileyen, içimizde yer tutan özel an’ları anlatmaya çalışıyoruz.  Bu sebeple  an’ı yakalamak için yaşamla iç içe olmak gerekiyor. Yaşam ve yazı içe içedir.

4-Öykünün penceresinden Türk şiiri nasıl görünüyor?
Var oluşumuzu dile getirebildiğimiz ölçüde varsak eğer şiir, bunu en etkili dile getirme biçimidir. Sözün en çok billurlaştığı şiirsel anlatımdır. Toplumsal olaylar, içinde yaşadığımız durumlar şiire akseder. Zamanla hislerimiz, duygularımız, hülyalarımız da değişir. Şiiri de diğer edebî eserler gibi iki son bekler, ya zamanla değer kazanır ya da unutulur gider. Bazıları kaybolur ama bazı eserler de eskidikçe değer kazanır. Değer kazanması şairin dili kullanma gücü ve gelecekteki söylemi yakalama yeteneği ile ilgilidir. Gelecekteki söylemi yakalayan şairlerimiz var, olmaya da devam edecektir. Günümüzde şiir, hayatın dışında gibi görülebilir. Öykü şiirin yerine geçti, şiir artık okunmuyor gibi yorumlar var. Ben şiirin kaybolacağını, biteceğini düşünmüyorum. Belli ki de bu süreç, şiirin yeniden doğuşu için bir susma hâlidir. Öykünün gözünden şiire bakınca; öyküyü de şiire yaklaşma çabası olarak görüyorum.

5-Yeni medya, edebiyat ve sanata nasıl katkılar veriyor?
Medya, edebiyata olumlu anlamda katkılar sunuyor. Kitap tanıtımları, yazar söyleşileri, kitap fuarları medya sayesinde bizlere daha hızlı ulaşıyor. Medyanın doğru kullanılmaması edebiyat ortamını sanatsal dil ve söylemden uzaklaştırıp kirliliğe neden olabiliyor. Görünme isteği, hep gündemde olma isteği de yazarı tüketen bulaşıcı bir hastalığa dönüşebilir. Yazarın kişisel paylaşımları eserinin önüne geçmemeli diye düşünüyorum. Aslında bilinçli okur, sosyal medyanın tanıtıcı, duyuru içeriği olan paylaşımlarını takip ediyor ama kirli paylaşımlardan uzak durup kendi okur olma bilincine göre davranıyor.

6-Türk edebiyatındaki eleştirinin icrası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bir edebî eserin ya da sanat eserinin iyi ve kötü, başarılı ve zayıf yanlarının ortaya koyulduğu yazılar olmalıdır. Onun sadece övülmesi ya da yerilmesi eleştiriyi eksik yapacaktır. İki durumda da eleştiri yapılmış olmaz. Gerçek eleştiride eleştirmen tarafsız olmalıdır. Tüm yönleri ile kusursuz eserler de var tabii ki. Eleştiri yazıları eser ile okur arasında bir bağ oluşturur. Okura yeni bir bakış açısı sunar. Günümüz edebiyatında son dönemlerde eleştiri bence tek boyutlu yapılıyor. Gerçek eleştiri yazıları çok az.

7-Yeryüzüne dayanabilmek, özgürlüğe kaçmak için ne/ler yapıyorsunuz?
Kitaplar, filmler, müzik ve yolculuklar özgürlüğe kaçış için yapabildiklerim. Doğa ile iç içe olmak, alışveriş merkezlerinden, kalabalık mekânlardan uzak durabilmek de özgürlüğe kaçmak için yapabildiklerim arasında yer alıyor.

8-Politik düşünceniz bu ülkeye neler söylüyor?


9-Sanat muhalif midir?
Sanat, sanatçıya kendi zamanının ötesine bakma imkânı sağladığı için sanatçının olaylara bakışı farklıdır. Sanatçı, çevresinde olup bitenleri farklı ve uzaktan bir bakışla görür, bu onu soru sormaya/sorgulamaya yöneltir. Kendi zamanının inançlarına, yargılarına, siyasi söylemlerine farklı bakmak da muhalif olmayı getirir. Evet, sanat muhaliftir ve bu tavır onu daha çok yüreklendirir. Dile gelmeyenleri söyleme cesareti bulur. Muhalif olmakla toplumda olanları kendine dert eder. Rasim Özdenören, “Derdi olan insan okur, derdi olmayan da okuyarak dert sahibi olur. Asıl mesele bir derdimizin olmasıdır.” demiştir.

10-Bu sözcükler hakkında ne düşünüyorsunuz: Kader, gelecek, günah, ölüm, rüya, kayıp, zaman.
Kader: Taleplerimiz.
Gelecek: Merakla beklediklerim.
Günah: Korku.
Ölüm: Yolculuk.
Rüya: Perdenin arkasındakiler.
Kayıp: Göremediklerim.
Zaman: Yakalamaya çalıştığım.

Yorumlar