2010 Kuşağı Öykü Kanonu Soruşturması - 47: Hâle Sert

"2010 Kuşağı Öykü Kanonu" adını verdiğimiz ve Türk öyküsüne dergilerde, kitaplarda hayat veren yazarlarımızla birlikte bir soruşturma gerçekleştiriyoruz. Öykücüler, hem kendilerini anlatacak hem de öykü anlayışlarının penceresindeki görünen dünyayı bize aktaracaktır. Kırk yedinci soruşturmamıza yanıt veren öykücü Hâle Sert olacak. Konya'da 1978 yılında dünyaya geldi. Lisans ve lisansüstü eğitimlerini Bilkent Üniversitesinde tamamladı. 2016 yılında doktora tezini verdi. Şu anda İstanbul Şehir Üniversitesinde - okulun güncel durumu tam olarak nedir bilmiyorum- öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Üç çocuk annesidir. İlk öyküsü 2008 yılında Kül Öykü dergisinde yayımlanmıştır. Daha sonrasında öyküleri Heceöykü, Post Öykü, Mahalle Mektebi, Türk Dili, Muhayyel dergilerinde çıktı. İlk öykü kitabı Çocukça Bir Direniş Hece Yayınları tarafından Ekim 2019 tarihinde okuyuculara sunuldu.
1-Metinlerinizi var eden dil olan Türkçeye bir gün minnet borcunuzu ödemek için ne yapmak istersiniz?
Türkçeye ilişkin derdimin, sorularımın kökeninin eskiye dayanması ona minnet borcumu ödememde, bir nebze yol kat etmeme imkân verdi diyebilirim. Türkçenin neden kendi içinde iki dil gibi olduğu meselesi çocukluğumdan beri ilgimi çekmiştir. Neden “eski” ve “yeni” kelimeler var, neden bazıları kulağa ilginç geliyor? Bu merakım, büyüdükçe başka sorularla harmanlandı ve bu konuda bir doktora çalışması yapmama yol açtı. Alfabe ve dil devrimlerinin Türkçe’nin dönüşümündeki etkileri ve bu etkinin edebiyata yansımasına, ilk dönemdeki tartışmalara baktım. Harflerin değişmesinden dilin değişmesine uzanan serüvene kafa yordum ve kendimce buna cevap aradım. Tezim Türkçe’ye sevgimin bir yansıması, ama Türkçe’yle hikaye/m/iz devam edecek.

2-Türkçede öykünün şimdiki ve gelecekteki hâli nasıldır?
Çalıştığım üniversitede, Modern Hikaye isimli bir ders veriyorum, bu tek dönemlik derste bile öykünün ilk örneklerinden günümüz yazarlarının öykücülüğe türün gelişimini izleyebiliyoruz. Türkçede öykünün benim en çok dikkatimi çeken yanı yine dil meselesi. 1950 kuşağı öykücülerinin devrimin etkisinde Öztürkçe kelimeleri kullanma hassasiyetleri, bunun bir norma dönüşmesi. Sonrasında, Nuri Pakdil ve çevresindeki yazarların, öyküde en açık etkiyi Rasim Özdenören’de görebiliriz, ilginç bir biçimde bu dili kullanması. 80’lere gelindiğinde ise kelime tercihinde hem edebî kamunun hem de yazarların kendi kendilerine uyguladıkları sansürün rahatlamasıyla daha özgürleşmiş bir Türkçe kullanıldığını görüyoruz. Hasan Ali Toptaş bu değişimin izlerini rahatlıkla takip edebileceğimiz bir yazar. 2000’lerin öykü yazarlarının da kelimeleri, ideolojilerden, geçmişin yüklerinden, hapsedildikleri politik kamplardan çıkararak kelimelerle daha samimi bir ilişki geliştirdiklerini ve okurları zengin bir Türkçe’yle buluşturduklarını görüyorum. 

3-Öykü, hayatın neresindedir?
Hayatın bize yaşattığı aydınlanma anlarında.

4-Öykünün penceresinden Türk şiiri nasıl görünüyor?
Öykünün şiirsel diliyle, şiire yakın öyküyle çok ilgiliyim. Ama öykünün penceresinden Türk şiirinin nasıl göründüğü sorusunun cevabını verebilmek en azıdan bir yüksek lisans çalışması yapmayı gerektirebilir.
5-Yeni medya, edebiyat ve sanata nasıl katkılar veriyor?
Etkileşimi sağlıyor. Eksiden Paris’in, Viyana’nın, bir dönem İstanbul’un ve Ankara’nın yazarları, ressamları, şairleri buluşturan yeni mekânları, sanal ortamlar. Bu ortamlar yekpare değil, hepimiz kendi ilgi alanlarımıza göre mecralara dâhil oluyoruz, sanki hepimiz o hep hayalini kurduğumuz kitap kafelere sahibiz bu ortamlarda. Dilediğimizi kendi mekânımızda ağırlıyor dileğimizin mekanına konuk oluyoruz. Sürekli öğreniyor, paylaşıyor ve etkileşiyoruz.

6-Türk edebiyatındaki eleştirinin icrası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Edebî eleştirinin türler bazında nasıl olduğuna gelmeden daha büyük bir çıkmazı olduğunu düşünüyorum. Cumhuriyet tarihi boyunca süregelen ideolojik kamplaşmalar hâlen devam ediyor, aynı ülkede yaşayan iki farklı edebî kamumuz var, edebiyat dergilerimiz, ödül mekanizmalarımız, edebî mahfillerimiz ayrı. Bir kesimde çıkan kitapları diğeri çok görmüyor. Türk edebiyatında daha sahici bir eleştiri edebiyatçıların, eleştirmenlerin ve metinlerin kaynaşmasıyla mümkün olabilir.

7-Yeryüzüne dayanabilmek, özgürlüğe kaçmak için ne/ler yapıyorsunuz?
Çınara, ıhlamura, kuşlara, güle, laleye ve rüzgâra sığınıyorum.

8-Politik düşünceniz bu ülkeye neler söylüyor?
İşimiz zor.

9-Sanat muhalif midir?
Muhalefetin en estetik halidir sanat.

10-Bu sözcükler hakkında ne düşünüyorsunuz: Kader, gelecek, günah, ölüm, rüya, kayıp, zaman.
Kırmızı Zaman, Mine Söğüt.

Yorumlar