2010 Kuşağı Öykü Kanonu Soruşturması - 48: Güzide Ertürk

"2010 Kuşağı Öykü Kanonu" adını verdiğimiz ve Türk öyküsüne dergilerde, kitaplarda hayat veren yazarlarımızla birlikte bir soruşturma gerçekleştiriyoruz. Öykücüler, hem kendilerini anlatacak hem de öykü anlayışlarının penceresindeki görünen dünyayı bize aktaracaktır. Kırk sekizinci soruşturmamıza yanıt veren öykücü Güzide Ertürk olacak. 1985 yılında dünyaya gelmiştir. Öyküleri Varlık, Heceöykü, Karabatak dergilerinde yer aldı. A. Ali Ural'ın yazarlık atölyelerinde yer aldı. İlk öykü kitabı Ekim 2010 tarihinde Heyamola Yayınları'ndan çıkan Rüzgârgülü Çamlıca yayımlandı. İkinci öykü kitabı Düşeş Mayıs 2012 tarihinde Şule Yayınları'dan çıktı. Üçüncü öykü kitabı Öbür Dünya Öyküleri aynı yayınevinden Ekim 2014'te yayımlandı. Dördüncü kitabı Kaplumbağa Gölgesi Mayıs 2017'de okuyucuyla buluştu. Son öykü kitabı Loretta Kasım 2019'da yayımlandı.

1-Metinlerinizi var eden dil olan Türkçeye bir gün minnet borcunuzu ödemek için ne yapmak istersiniz?
Yıllar oldu, Türkçe konuşulmayan bir ülkede yaşıyorum. Bu süre zarfında Türkçenin sadece metinlerimi değil hayat görüşümü ve kimliğimi de var ettiğini fark ettim. Ondan uzak kalmak, Türkçenin değerini paha biçilmez yaptı. Ona olan minnet borcumu her gün ödüyorum. Onu en güzel haliyle konuşarak, yazarak hakkını vermeye çalışıyorum.

2-Türkçede öykünün şimdiki ve gelecekteki hâli nasıldır?
Dil canlı bir varlık. Kenara itildiğinde çürümeye müsaitken, bakıldığı zaman yeşerip tomurcuk veriyor. Genelde iyi metinler okumayı tercih ettiğim için Türkçenin öyküdeki hâli bana lezzet veriyor. Bizim çok değerli bir hazinemiz var, o da üslup. Üslubun olduğu yerde Türkçe zirveye ulaşıyor. Gelecekte de bu değişmeyecek. Bize düşen çürümeye yüz tutmuş dilden uzak durmak sanırım. Geleceğin beni heyecanlandıran bir yönü de var. Umut etmeyi ve öyküdeki yenilikleri beklemeyi tercih ediyorum.

3-Öykü, hayatın neresindedir?
Öykü, hayatın tam ortasında duruyor. Ama kalabalıkların onu fark etmesi zor. Gürültüde öykünün sesini duymak giderek güçleşiyor. Hayatın bizi yapmaya mecbur bıraktığı şeyler, öyküyü kuytu köşelere itiyor. Fakat bir kere öykünün sesini duymaya başladığınızda, onu dinlemekten kendinizi alamıyorsunuz. Her şey susuyor ve öykü konuşuyor böyle zamanlarda. Öykü konuştuğunda hayat durup beklemek zorunda kalıyor. Yeni bir hâle bürünüp eski gerçekliğinden kopuyor. Daha katlanılır oluyor. Hayata öyküyle tahammül ediyorum.

4-Öykünün penceresinden Türk şiiri nasıl görünüyor?
Bilmem ki Türk şiiri, öykünün penceresine sığar mı? Tek bir pencereden bakarsak onu olduğu gibi görebilir miyiz, emin değilim. Türk şiirine bakarken bütün pencerelerden uzaklaşıp şiirin yamacına yaklaşıyorum. Her derde şifa bir merhem gibi. Yeri geliyor büyülü bir şarkı oluyor, yeri geliyor en eski masalların ötesine geçiyor. Türk şiirinin ele avuca sığmaz bir yönü var.

5-Yeni medya, edebiyat ve sanata nasıl katkılar veriyor?
Uzaklıkları yakınlaştırarak, mesafeleri kaldırarak güzel bir katkı sağlıyor. Ama bazen, sanatı zehirliyor mu diye de sormuyor değilim. Fazla doz aldığımızda katlanılması güç, karanlık bir dünya karşımıza çıkıyor.

6-Türk edebiyatındaki eleştirinin icrası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türk edebiyatı çok üretken. Yerinde duramıyor. Kıpır kıpır. Eleştiri, bu üretkenliğin hızına yetişemiyor diye düşünüyorum. Yetişmesi gerekir mi, o da ayrı bir soru. Eleştirinin sıkı bir eleği var, o yüzden de ağır işliyor.
    
7-Yeryüzüne dayanabilmek, özgürlüğe kaçmak için ne/ler yapıyorsunuz?
Göğün sürekli değişen yüzünde kaybolmak kadar güzel bir kaçış var mı? Geceleyin yıldızlara, sabahleyin bulutlara kaçmak beni rahatlatıyor. Göğe bakınca dünya bir nokta kadar küçülüyor. Mesafelerin ötesine geçebiliyorum.

8-Politik düşünceniz bu ülkeye neler söylüyor?
Zamanla düşüncelerim daha duygu yüklü oldu. Söylemekten ziyade, bu ülkeyi dinlemeyi tercih ediyorum. Bu ülkede neler olup bittiğini dinliyorum. Sevdiklerinizin hep iyi haberini almak istersiniz. Dualarım bu ülke için.

9-Sanat muhalif midir?
Muhaliftir ama neye muhalif olduğu çok önemli bir sorundur. İnsan bazen zamana, bazen hayata, bazen de kendisine başkaldırır. Bu başkaldırıda sınırların önemini gördüm. Nerede duracağını bilmeyen bir muhalefet sadece yıkıma götürüyor. Durma noktasını bilenler, hızını ayarlayanlar daha özgün ve dengeli bir karşı duruş sergiliyor.

10-Bu sözcükler hakkında ne düşünüyorsunuz: Kader, gelecek, günah, ölüm, rüya, kayıp, zaman.
Kader, yol ayrımları.
Gelecek, meçhul.
Günah, af.
Ölüm, ağır.
Rüya, uçsuz bucaksız.
Kayıp, özlem.
Zaman, sınır.

Yorumlar