"2010 Kuşağı Öykü Kanonu" adını verdiğimiz ve Türk öyküsüne dergilerde, kitaplarda hayat veren yazarlarımızla birlikte bir soruşturma gerçekleştiriyoruz. Öykücüler, hem kendilerini anlatacak hem de öykü anlayışlarının penceresindeki görünen dünyayı bize aktaracaktır. Elli ikinci soruşturmamıza yanıt veren öykücü Hümeyra Yabar olacak. Kilis'te, 1988 yılında dünyaya geldi. Psikoloji okudu. Okuduğu alanda ilerlemiş ve psikolojik danışman olarak çalışmaktadır. Ofisi Üsküdar'da bulunmaktadır. Sivil toplum kuruluşlarında psikolog, dijital projelerde yaratıcı direktör olarak çalışmıştır. Öyküleri Karabatak dergisinde yayımlanmıştır. İlk öykü kitabı Uykusuz Meyveler Ekim 2016 tarihinde Şule Yayınları tarafından yayımlanmıştır. İkinci öykü kitabı Hayvan Geçidi yine aynı yayınevi tarafından Kasım 2019 tarihinde okuyucuyla buluşmuştur. ekşi sözlük'te adına açılmış başlıkta kendisinden "dünya tatlısı" olarak bahsedilmektedir.
1-
Metinlerinizi var eden dil olan Türkçeye bir gün minnet borcunuzu ödemek için
ne yapmak istersiniz?
Vefasını nefes
aldığı her an göstermeli insan. Onu geleceğe bırakmak vefasızlıktır. Yazdığım
her cümlede Türkçeye olan sorumluluğumu hissediyorum. Bir yük olarak değil
damağıma yayılan ılık bir süt gibi. Anne sütünün hakkını
ödeyebilir miyiz? Ama o tadı belleğimizde her an canlı tutarak minnetimizi
ifade edebiliriz. “Türkçe
ağzımda annemin ak sütü gibidir,” diyor Yahya Kemal. Anne evladına hiçbir zaman
borçlu hissettirmez, alacaklı davranmaz. Ancak kıymet bilmek evladın
vazifesidir. Onun tadını her türlü lezzetten aziz tutarak yapabilir bunu.
Metinlerimin
üzerinde tekrar tekrar çalışarak, Türkçenin derinliğini ve imkânlarını keşfetmek için emek vererek ve
dil hazinesinin bekçilerinden biri olduğumu kendime hatırlatarak sorumluluğumu
aklımda tutmaya gayret ediyorum. Bunların her birini yazma serüvenime ilk
öykülerimden beri rehberlik eden hocam A. Ali Ural’dan öğrendim. Bu bilinç onun
emanetidir. Ödenmesi mümkün olmayan bu borcun sorumluluğunu yazdığım ve
yaşadığım müddetçe hissetmek nasip olsun.
2-Türkçede
öykünün şimdiki ve gelecekteki hâli nasıldır?
Her şeyin çok
hızlı kılık değiştirdiği bir dönemde edebiyatın zamanı yavaşlatması ve
insanların hâlâ anlatacak hikâyelerinin olması bana büyülü geliyor.
Heyecanlanıyorum. Her şeye rağmen yazan insanlar var! Elime aldığım her yeni
kitapta bu coşkuyu hissediyorum. Hızdan başımızın döndüğü bir çağda yepyeni
öyküler bizi tekrar merkezimize getirmeye çalışıyor: İnsana. İvme
kazanıyor, çabasını artırarak gücüne güç katıyor Türk öyküsü. Buna rağmen çıkan her öykü kitabı insanın
özünü yakalamayı başarıyor mu? Kemal Ural der ki, “Hedefe ulaşan oklarda
ulaşmayanların da payı vardır.”
Belki de umutlu
hissetmemin esas nedeni, çok güzel hikâyeler yazmak için çok büyük emekler
veren yol arkadaşlarımın olması. Edebiyat dostluğundan daha kıymetli ne var!
Gelecekle ilgili
söyleyebileceğim tek şey, insan var oldukça hikâyeler de var olacaktır. Öykü de
öyle… Dönüşerek, dönüştürerek yerini sağlamlaştırmaya devam edecek. Geçmişte
yazılanların gölgesi bugün yazdıklarımızın üstünde. Dilerim bugün bir çırpıda
değil bin emekle yazılan özgün metinler de geleceğin öyküsünde yad edilme şansı
bulur.
Öykü,
hayatın insana uzattığı aynadadır. Elmadaki diş izinde, çocuğun avuçlarında
sakladığı iki buçuk lirada, bahçedeki şenlikte, tavşanların uykusundadır.
Güneşi bol bir sarmaşık gibi yayılmıştır hayatın yüzüne.
Öte
yandan, öykü gerilimin olduğu yerdedir. Sızlayan kemiklerde, iki ileri bir geri
adımlarda, unutulan randevulardadır.
Kalbin yavaş attığı ya da birden durduğu yerdedir. Ama
bana kalırsa esas öykü kalbin rutinindedir. Onu, olduğu yerde fark edip
korkutmadan avuçlarına almaksa usta öykücünün hüneri. Aksi hâlde o sarmaşık
kurur, aynanın sırrı dökülür, tavşanların uykusu bölünür, elmalar harcanmayan
paralar gibi toprağa gömülür.
4-Öykünün
penceresinden Türk şiiri nasıl görünüyor?
Bir
öykücü olarak şiiri pencereden izlemek yerine omzuma şalımı atıp bahçeye
iniyorum. Ben ellerimin toprağa değip otlara geçmesini, parmak uçlarımda
yükselip meyveyi dalından yemeyi seviyorum. Yani şiire karışmayı. Türk şiiri,
bin yıllık maya. Dilin can damarı. O damarın atmadığı metinlere alışmakta
güçlük çekiyorum. Şiir öyküde pıt pıt atan bir damar. Nereye sızsa orayı canlandırıyor. Rüzgârda
dalgalanan bir örtü, desenleri baş döndürüyor. Bu haliyle öyküyü omuzlarından
tutup sarsıyor. Onu başka bir zemine davet ediyor.
5-Yeni
medya, edebiyat ve sanata nasıl katkılar veriyor?
Edebî eserlerin üretimine veya sanatın oluşumuna değil
tanıtımına ve erişimine katkı sağladığını söyleyebiliriz. Çevrim içi eğitim ve etkinliklerin
yaygınlaşması sayesinde bilgiye daha hızlı ve olduğumuz yerden erişebiliyoruz.
Uzaktaki bir müzeyi veya sanat galerisini dijital turlarla keşfetmek mümkündür.
Eserlerin tanıtımı, etkinliklerin
duyurulması kolaylaştı. Dijital sanat ve edebiyat platformlarının yaygınlaşması
sayesinde; sanat haberleri, röportajlar veya köşe yazılarıyla kolayca
buluşabiliyoruz. "Podcast"ler sayesinde merak ettiğimiz içerikler her an
kulağımızda. Bilginin daha ulaşılabilir olması araştırma sürelerini kısalttı.
Zamanımızı ve
dikkatimizi kaptırmadığımız sürece bu kolaylıklardan faydalanabiliriz. Öbür
türlü derinleşmek mümkün değil. Sanatçının kendi kendisiyle baş başa kalmaya
ihtiyacı var. Bir ekran bu zamanı ondan çalıyorsa faydaları tek başına bir
anlam ifade etmeyecektir diye düşünüyorum.
6-Türk
edebiyatındaki eleştirinin icrası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Edebiyatın
onaran, katkıda bulunan, yol gösteren nitelikli eleştiriye ihtiyacı
sonsuz. Eserin dilini, kurgusunu ve
karakterlerini zarafetle parçalara ayırdıktan sonra tekrar aynı dikkat ve
özenle birleştirerek yazara ve okura fikir sunan bakış açılarına... Bu da ciddi
bir emek işi. Kim buna hayatını adayabilir? Eleştirmenlerin işinin kolay
olmadığını düşünüyorum. Buna rağmen bunu titizlikle yapan isimlere minnet
duyuyorum. Yazma serüveni nitelikli eleştiriyle yükseğe taşınabilir.
7-Yeryüzüne
dayanabilmek, özgürlüğe kaçmak için ne/ler yapıyorsunuz?
Yeryüzünden kaçmıyorum
ona yaklaşmaya çalışıyorum. Çiçeklerden çıldırmış erik ağacı gibi, şarkıya
koşan balık gibi, yatağından taşan ırmak gibi varlığını sonsuz bir şefkatle
kabul etmenin yollarını arıyorum. Özgürlük seçimlerine güvenmek bana kalırsa.
Ben onu uzaklarda aramıyorum. Olmayı seçtiğim yer, köklerimi saldığım ve
dilediğim zaman geri çekebileceğimi bildiğim güvenli bir toprak. Kendimle
bağımı onarmaya, aklımdan ansızın veya sık sık geçenleri anlama çalışıyorum.
Bütün bunlar olurken
durmadan odama koşuyorum. Her gün yenilenen bir heyecanla odama kavuşmayı
bekliyorum. O küçücük oda büyülü bir bahçeye dönüşerek kucaklıyor beni. Orada
başka hiçbir şeye ihtiyaç duymuyorum. Bazen bir yelkenli geçiyor odamın
ortasından. O an yüzme bilmediğimi unutup dalıyorum denize. Boğulmuyorum, derin
bir nefes alıyorum. En büyük zenginliğim o dört duvar. Oradan yaşama
bağlanıyorum.
8-Politik
düşünceniz bu ülkeye neler söylüyor?
Bu ülkede doğmuş olmanın
hakkını ver, diyor. Türkiye benim evim. Öyleyse bu toprakların üstünde olup
biten her şeyden mesulüm. Aidiyet sahiplenmeyi getirir. Sahiplenmek ise
adanmışlığı. Yaşadığı yere ait hisseden biri orayı güzelleştirmek ve korumak
için elinden geleni yapar. Umutsuzluğa düşüp, şikayet etmek yerine kendime
neyin parçası olduğumu hatırlatıp buna uygun bir yaşam sürmeye çalışıyorum.
9-Sanat
muhalif midir?
Kime, neye muhalif olmak? Sanatın muhalefeti kişinin
karşısına ötekini değil kendini koyabiliyorsa kıymetlidir. Ötekine muhalif
olmak kişinin kendini inkarı, kendine emekten kaçınmasıdır. Sanat kişiye kendi
kendisiyle bir yol yürüyebilme, aynada dağılan görüntüsünü sabırla ve
kararlılıkla bir araya getirme gücü aşılar. Bunu bazen muhalefet ederek yapar
bazen şefkatle kollayarak.
Kıvılcımları göğe uzanmış bir ateşin karşısında bile
soğukkanlılığını koruyan, anlamaya çalışan ve karşısına daha iyi bir fikir
koyan muhalefeti değerli buluyorum. Muhalif olmak kişiyi kendi hikâyesine
yaklaştırabiliyorsa anlamlıdır.
10-Bu
sözcükler hakkında ne düşünüyorsunuz: Kader, gelecek, günah, ölüm, rüya, kayıp,
zaman.
Kader:
Tekrar
tekrar kavuşmak.
Gelecek:
Bugün
dokuduğum.
Günah:
Bilinçli
kötülük.
Ölüm:
Kabuğa
dönüş, mutlak huzur.
Rüya:
Bahçede resim.
Kayıp:
Şanslıyım,
bir pusulam var!
Zaman:
Döngüsel armağan.
Yorumlar
Yorum Gönder